Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Beğenmediğimiz inançlara hakaret serbest mi?

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, biliyoruz ki dini inançlara saygı konusunda çok titiz.

Bunun için gerekirse ifade özgürlüğünün de kısıtlanmasını savunuyor, dini inançlara hakaretin cezalandırılmasını istiyor.
Ben kişisel olarak inançlara saygı konusunda titiz davranılmasından yanayım. Adı üzerinde “inanç”, tartışılabilecek bir konu değildir. Herkes kendi bildiğine inanmakta özgürdür ve bu nedenle aşağılanması, ayrımcılığa tabi tutulması onaylanabilecek bir tutum değildir. Böyle davranmanın da zaten ne demokrasiyle ne de demokratik görüşlerle ilgisi vardır. Başbakan Erdoğan, geçen gün Elazığ’da yaptığı konuşmada şöyle söyledi:
“Ey benim Kürt kardeşim. Bu teröriste tavrını koy ve oralar abat olsun diyorum. Çünkü bunlar seni insan yerine koymuyor. Ama biz seni yaratılanı severiz yaratandan ötürü anlayışıyla seviyoruz. Bunların Yaradan ile ilgisi zaten yok. Bu teröristlerin yeri belli! Bunlar Zerdüşt. İşte şimdi kendileri açıklıyorlar, Yezidilikten bahsediyorlar, bu tür ayinleri yapıyorlar.”
Doğrusunu isterseniz Zerdüştlük ve Yezidilik ile ilgili bilgim ansiklopedilerde yazılanların ötesine geçmiyor. Dünya yüzünde ya da ülkemizde bu inanca sahip kaç kişi vardır, ibadetlerini özgürce yerine getirebiliyorlar mı, bu konuda da bir fikrim yok.
Ama şunu biliyorum ki bu da bir dini inanç. O inanca mensup kişilerin de tıpkı başka inançlara sahip olan insanlar gibi inançlarına saygı gösterilmesini beklediklerini tahmin etmem de zor değil.
Başbakan, bir yandan inançlara saygılı olunmasını istiyor, inançlara hakaret edenlerin hapse atılmasını bekliyor ama kendisi bir başka inanç mensuplarını alenen aşağılıyor.
Yoksa Başbakan’ın “inançlara saygıdan” söz ederken kastettiği şey sadece kendi inancı mı? 
Fazıl Say’ın “Retweet” ettiği bir dörtlük için yargılan-dığı bir ülkede bakalım Baş-bakan’a “inançlara hakaret ettiği, inançlar üzerinden ayrımcılık yaptığı” iddiasıyla fezleke düzenleyecek bir savcı çıkacak mı?

Ceberut devlet geleneği sürüyor

ÜÇ arkadaş uzatılmış bir yazın son yolculuğunu yapmak üzere bir yelkenli tekneye bindik ve Ege Denizi’ni kuzeyden güneye doğru kat etmek üzere yola çıktık.
Sahil kasabaları ve adalar tamamen boşalmış ki bizim gibi kendisini sadece denizin şefkatli kollarına emanet etmek isteyen yolcuların en çok sevdiği durum.
Sakız’dan Çeşme’ye geçerken bir gün sonrası için beklediğimiz rüzgâr erken patladı ve programımızı değiştirip Çeşme marinaya girdik.
Gece de kendimizi Alaçatı sokaklarına attık ki in cin top oynuyor.
Alaçatı’nın Bodrum’un rakibi olacağını iddia edenlerin bu mevsimde iki yeri birbiriyle kıyasladıktan sonra bir karar vermesinde yarar var.
Yemeğimizi yedikten sonra az sayıdaki açık bardan bir tanesine girelim dedik.
İçerideki müşteri sayısı, çalışanların sayısının yarısından bile azdı: Tahmin edebileceğiniz gibi bizim üçlü ve sanırım balayındaki bir çift.
Daha ilk içkilerimizi yarılamamıştık ki ışıklar açıldı, müzik susturuldu ve içeriye bir polis ekibi girdi.
Hepimizin kimliklerini topladılar, kimliklerin kontrolü bitene kadar da müziğin başlatılmasına izin vermediler.
Bunu neden yaptıklarını sorduğumda da “Sizin huzurunuz için” yanıtını aldım.
Huzurumuzu sağlamak için huzurumuzu kaçırdıklarının farkında bile değillerdi. Ya da farkındalardı da o an için öyle söylemeyi uygun bulmuşlardı. Oysa kimliklerimizi toplayıp, dışarıda kontrolünü yapabilirler, müşterileri taciz etmeyebilirlerdi.
Ayrıca dünyanın hangi demokratik ülkesinde eğlence yerlerinin böyle basılıp, kimliklerin toplandığı, müziğin susturulduğu vakidir?
Hesapta sivilleşiyoruz diye seviniyoruz ama devletin bir başka silahlı organı alışkanlıklarından kurtulamamış.
Belli ki devletimizin, her vatandaşı potansiyel suçlu olarak görme alışkanlığı aynı hızıyla devam ediyor.

Ağlatıp da gülene yazıklar olsun

DİYARBAKIR Emniyet Müdürü’nün, yakınlarını terör nedeniyle kaybeden Kürtler ile empati kurmaya yönelik sözleri benim gibi birkaç kişi dışında genel olarak tepki çekti.
Geçen hafta Orhan Gencebay için düzenlenen gece ile ilgili gazete haberlerini okurken şöyle düşündüm: Acaba Emniyet Müdürü o sözleri Orhan Gencebay gibi ifade etseydi bu kadar tepki görür müydü?
Batsın Bu Dünya’daki sözleri kastediyorum: Ağlatıp da gülene yazıklar olsun!
Kürtçe de söylense, Türkçe de söylense buna kimin itirazı olabilirdi?
Acaba Orhan Gencebay şarkılarından yapılan albümde koronun söylediği Batsın Bu Dünya’da bir kuple de Kürtçe seslendirilse miydi?
Neyse, bu haftaki pazartesi sorularına eşlik edecek şarkı bu: Batsın Bu Dünya.
Buyurun sorularımız burada:
1 – KPSS sorularını çalıp dağıtan çete neden hâlâ yakalanamadı? Güvenlik güçlerinin bu çeteyi ortaya çıkarmaktaki bu gönülsüzlüğünü neyle açıklamamız gerekiyor?
2 – Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a yönelik suikast girişimi iddiası bir palavra mıydı? Neden aradan geçen bunca yıla rağmen açılmış bir dava yok?
3 – Suudi Arabistan Kralı’nın devlet büyüklerimizin eşlerine hediye ettiği mücevherler nerede? Neden zamanında beyan edilip, ilgili kişilerin kurumlarına devredilmedi? Kanunlar herkes için eşit uygulanmıyor mu?