CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül, “meslekte” birinci yılını tamamladı. Dün NTV’de bir yılını değerlendirdiği bir konuşma da yaptı.
Demek ki 1 yıl olmuş, zaman ne kadar hızlı geçiyor.
Aynı hızla geçip gitmeye devam edeceğini ve Abdullah Gül’ün görev süresinin bittiğini de göreceğiz.
Bunu “mağrur olma sultanım” makamında bir uyarı olarak da değerlendirebilirsiniz.
Sonunda bütün bu tantana biter ve geride yaptıklarınız kalır.
Madem 1 yıl doldu, ben de Cumhurbaşkanı gibi bir değerlendirme yapayım dedim.
Elbette “kişisel” bir şey olacak bu. Yani bu 1 yılın bende bıraktığı izlenimlerden ibaret bir değerlendirme.
1- “Herkesin Cumhurbaşkanı olacağım” sözü tutulamadı. Cumhurbaşkanı, takındığı siyasi tutum ve davranışlarıyla AKP’nin Cumhurbaşkanı oldu. Çankaya, önüne gelen her şeyi onaylayan bir makama dönüştü.
2- Anketler de gösteriyor ki Cumhurbaşkanlığı makamına karşı Türk toplumunda var olan saygı ve güven duygusunda da ciddi bir sarsıntı var. Bunun nedeni 1. maddede gizli.
3- AKP medyasının olanca itelemesine rağmen “Çankaya’da işinin ehli bir first lady” iklimi yaratılamadı. Tam tersine “kendisinden önceki cumhurbaşkanlarına göre daha müsrif” bir portre çizildi.
4- Hayrünnisa Hanım’a, Suudi Kralı tarafından, Arap geleneklerine uygun olarak verilen armağanlarla ilgili olarak izlenen tutum, Cumhurbaşkanlığı makamına yakışmadı.
5- Cumhurbaşkanı olunduğunun unutulduğu anlar da oldu. Başbakan ile gizli buluşmalar için makamdan ayrılmak, Suudi Kralı’nın otel odasında misafir edilmek yakışmadı.
6- “Çankaya sofraları” vesilesiyle toplumun aydın kesimlerine bir köprü kurmak fikri tutmadı. Kahvaltılar, pastırmalı yumurta ikramı nedeniyle kolesterol yükseltmekten başka bir işe yaramadı.
7- Süleyman Demirelvari bir “dış politikayı kendine iş edinen Cumhurbaşkanı tablosu” çizilmeye çalışıldı ama Başbakan’ın da gezmeyi çok sevdiği dikkate alınmadığı için bu çaba tutmadı.
Komutanın iki tespiti
KARA Kuvvetleri Komutanlığı’na atanan Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Işık Koşaner, görev devir teslim töreninde iki önemli noktaya değindi.
Birincisi şu: “AB sürecinde yasal yetkiler kısıtlandığı için terörle mücadele konusunda zaaf yaratıldı.”
AB sürecinde, temel insan haklarının korunması amacıyla yapılan yasal değişikliklerin, teröristlerin daha rahat hareket etmelerini sağladığı görüşüne katılmak mümkün değil.
Türkiye, bu konuda hálá Avrupa’nın çok gerisinde ve bence asıl sorun, terörle mücadelede geleneksel yöntemlerin kullanılmaya devam ediliyor olmasından kaynaklanıyor.
Türkiye, iç güvenliğini sağlayacak jandarma ve polisini yeterince modernize edemediği için sıkıntı çekiyor.
İstihbaratın toplanmasından tutun da, terörist ile sıcak temasa girmek durumunda kalan güvenlik güçlerinin profesyonellik düzeyine kadar bir dizi sorun var.
İkincisi ise şu: “Ergenekon ile jandarma arasında ilişki varsa bu münferittir ve bütün teşkilata mal edilmesi jandarmayı rencide ediyor.”
Orgeneral Koşaner haklı. Ergenekon meselesi, kendi boyutlarının dışında bir tür “özel harp” yürütmek için AKP medyası tarafından kullanılıyor.
Yaratılan dezenformasyonun ve arka arkaya ortaya atılan iddialarla bir kuşku bulutu yaratma çabasının nedeni bu ve jandarma da bundan payını alıyor.
Öte yandan şöyle bir durum da var: JİTEM konusunda bir demokraside olunması gerektiği gibi şeffaf olunabilseydi ve terörle mücadelede amaç ve yasa dışına çıkan unsurlar korunacağına cezalandırılsaydı, bugün jandarmaya karşı yürütülen psikolojik harekátın bir mesnedi de olmazdı.
Paraya kimin ihtiyacı var?
TÜRKİYE İstatistik Kurumu, dört kişilik bir aile için aylık 255 YTL’nin açlık sınırı olduğunu ilan etti. Yoksulluk sınırı da 651 YTL’ye yükseldi.
Böylece bir kalem darbesiyle ülkemizin açlarının ve yoksulların sayısı azalmış oldu.
Ekonomide böylesine güçlü bir dönüşümü akıl eden zekáyı kutluyor ve Başbakan’ın gelecek seçimlerde kendisini mutlaka bir bakanlık ile taltif etmesini öneriyorum. Çünkü AKP iktidarı döneminde dört kişilik ailenin ayda sadece 255 YTL harcayarak rahat bir yaşam sürmesi mümkün.
Bir kere kömür vs. için para ödenmiyor. Valiler getirip, kapınıza kadar teslim ediyorlar.İkincisi, aç vatandaşları doyurmak için açılan aşevlerinin sayısı hızla artıyor. Buralardan günde üç kap yemek ve ekmek alabilmek mümkün. Bu 255 YTL de zaten bunun için gerekiyor. Yani aile fertlerinden birinin elinde sefer taslarıyla aşevlerinden birine kadar gidip gelmesini sağlayacak otobüs-dolmuş parası için.
Ayrıca üç gün sonra ramazan da geliyor. İftar ve sahur çadırlarında iki öğün bedavaya geçirilebiliyor. Ayrıca belediyelerin dağıtacağı erzak paketleri de bayramdan sonra tüketilmek üzere stoklanabilir. O arada da yerel seçim dönemine giriyoruz. Bu yeni erzak paketleri hatta bazı yerlerde bizzat nakit para demek!
Çocukların oyuncaklarını da zaten Başbakan otobüsle gezerken bizzat dağıttığına göre, Türkiye’de halkın gerçekten paraya ihtiyacı yok demektir.