HÜRRİYET

Bir demokraside muhalefet ‘teslim’ olmaz

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, hükümet programı üzerine yapılan eleştirileri TBMM’de yanıtlarken şöyle bir ifade kullandı:

“Muhalefet başını iki elinin arasına alacak, ‘Biz nerede, ne yanlış yaptık da acaba yüzde 50 AK Parti’ye gitti’ diye bunu düşünmesi lazım. Yani yüzde 26 alacaksın, asıp keseceksin. Yüzde 13 alacaksın, asıp keseceksin. Yok böyle bir şey. Egemenlik kayıtsız, şartsız milletinse buna teslim olacaksın.”
Başbakan’ın öğüdünü muhalefet partileri dinlemeli ve “Nerede yanlış yaptık” diye sorgulamalı, buna itirazım yok.
Ama “Buna teslim olacaksın” ifadesi, bir demokraside uygun kaçmıyor.
Egemenlik kayıtsız şartsız milletin olduğuna göre her oyun bir değeri vardır ve azınlıkta olanların çoğunlukta olanlara “teslim olması” gerekmez.
Bu bir maç değil, savaş değil.
Demokrasi, herkesin bir arada ve eşit olarak varlığını sürdürebileceği bir düzenin adı ve kimsenin kimseye teslim olması uygun görülmez.
Evet, çoğunluğu alan parti iktidar olarak kendi programını uygulamak durumundadır, millet ona bu yetkiyi vermiştir ama ona böyle bir yetki verildi diye geri kalan oyları da yok saymak mümkün değildir.
İki kişiden biri AKP’ye oy verdiyse, öteki biri de vermedi, bunu unutmamak gerekiyor.
Başbakan, seçimlerden önce demokratik anayasa sözü verdi ve bunu tutacağını, TBMM’nin ilk önemli işinin bu olacağını görüyoruz.
Ama “demokratik anayasa” yapmak için her şeyden önce demokrat olmak gerekiyor ve demokratlık başka fikirlerin varlığına da saygı göstermeyi gerektiriyor.

O gün düğmeye neden basılmadı

ŞİKE soruşturmasının bulunduğumuz yerde kalmayacağı çok açık.
Emniyet daha önce 19 maçta şike yapıldığını açıklamıştı.
Şu ana kadar soruşturma kapsamında gözaltına alınan aktif futbolcu sayısı beşi buldu.
Eğer Emniyet, yaptığı açıklama ile ilgili olarak geçerli kanıtlara sahipse çok daha fazla sayıda futbolcunun şike işine karışmış olması gerekiyor.
Şike, sonuç olarak futbol yöneticilerinin büyük rolü olsa da sahada işlenen bir suç ve bunun suç ortaklarının da sahada olmaları gerekiyor.
19 maçta şike yapıldığı iddia edildiğine göre bu sayı beşin çok ama çok üzerinde olmalı.
Şike yapıldığına ilişkin kuşkular üzerine soruşturmanın başlaması ligin ve şampiyonluk yarışının devam ettiği döneme denk geliyor.
Ve bu suç eğer işlendiyse daha maç günü telefon konuşmalarıyla ve para trafiği ile yakalanabilecek bir suç.
O zaman aklıma şu soru takılıyor: Neden, Emniyet bu suçu tespit ettiği gün düğmeye basmadı?
Neden aynı kişilerin aynı suçu işlemeye devam etmelerine göz yumdu?
Eğer şike yapıldıysa, buna karşı girişilecek ilk operasyon o zaman yapılmalıydı.
Bu yapılmadığı gibi olay bir dizi filme çevrilmiş durumda.
Lig bitti, bütün takip işleri o dönemde yapıldı, ama zanlılar dalgalar halinde savcılığa getiriliyorlar.
Yakında lig başlayacak, bu rüzgârın kimi önüne katıp sürükleyeceği belli değil.
Bu işi bir defada ve zamanında yapmak olanağı yok muydu?

Bu kadar uzatmak gerekli miydi?

İKİNCİ dalga gözaltılar başlayana kadar Futbol Federasyonu’nun “şike” ile ilgili olarak karar verebileceğini düşünüyordum.
Sonuç olarak ikisi ayrı süreçlerdir. Futbol Federasyonu, kuvvetli şüphenin varlığıyla bile şike yapıldığına ilişkin karar verebilir ve gereklerini yerine getirebilirdi.
Unutmayalım ki bu karar sadece hakem ve gözlemci raporuna dayanılarak bile verilebilirdi.
Ancak operasyonun ikinci dalgası başladıktan sonra bir de Federasyon Başkanı Mehmet Ali Aydınlar’ın “Daha ismi geçmeyen takım var” açıklamasından sonra bu işin giderek bir çıkmaza girdiğini düşünüyorum.
Böylece Futbol Federasyonu erken bir karar açıklamasının yaratabileceği sorunlardan da kurtulmuş oluyor, çünkü operasyonların ne kadar süreceği, nerelere kadar uzanacağını kestirebilmek olanağımız yok.
Burada sorgulamamız gereken konu, bu işin neden böyle “dalgalar” haline getirildiği olmalı.
Lig biteli neredeyse iki ay oluyor ve açıklamalardan anlıyoruz ki bu iş ile ilgili takip aylardır sürüyor.
Deliller toplanmış olmalı ve eldeki delillere göre kimler suçlanacak ise hepsini birlikte sorgulamak daha doğru olmaz mıydı?
Öte yandan Levent Kızıl ile ilgili olarak başlatılan menajerlik sınavındaki soruların sızdırılması soruşturmasının, şike dosyası ile doğrudan bir ilgisi de yok.
Bir örgütlü suçtan söz ediliyor ama iki olay birbirinden tamamen ilgisiz ve bu daha o soruların sızdırıldığının anlaşıldığı gün soruşturulabilirdi.
Bir örgüt varsa daha sonra iki soruşturma dosyasının birleştirilmesi de mümkündü.
Diliyorum ki bu iş Ergenekon davasına dönmesin. Adil ve hızlı bir yargılamayla sorumlular varsa cezalandırılsın, suçu olmayanlar da aylar yıllar boyunca boş yere zan altında kalmasın.