Burhan Kuzu’nun hayali diktatörlük getirir
TBMM Anayasa Komisyonu Başkanlığı da yapan, Prof. Dr. Burhan Kuzu, “Türkiye’nin dünyanın büyük ülkeleri arasına girmesi için Başkanlık sistemine geçmesi gerektiğini” söyledi. “Sorunlarımızın panzehiri Başkanlık sistemidir” dedi. “Parlamenter model hiçbir ülkeye fayda sağlamamıştır” diye bir de kesin hüküm belirtti.
Burhan Kuzu, Başbakan’ın yeni anayasa için görevlendirdiği isimlerden biri.
Bu sözlerine bakınca da Başbakan’ın kafasındaki yeni anayasanın neyin üzerinde şekilleneceğini de anlayabiliyoruz.
Belli ki AKP, Anayasa değişikliği görüşmeleri sırasında bunu zorlayacak. Türkiye gibi demokrasisi tam gelişmemiş, uzlaşma kültürü kök salmamış ülkelerde Başkanlık sisteminin nereye varacağının kıyamet kadar örneği var.
Kuzeydeki büyük komşumuzdan başlayarak bütün Orta Asya ve Ortadoğu diktatörlüklerini sayabiliriz. Afrika’da da başkanlık sisteminin, sonunda bir tek adam rejimine dönüştüğünün çok örneği var.
Latin Amerika’da da uzun süren bir demokrasi mücadelesinden sonra Başkanlık sisteminin işlediği ülkeler kadar, sistemin diktatörlüklere dönüşmesine tanıklık eden ülkeler de var.
Öte yandan yarı başkanlık sisteminin yürüdüğü Fransa dışında Avrupa’da işleyen sistem parlamenter sistem.
İngiltere’den tutun Almanya’ya, İtalya’dan tutun Hollanda’ya kadar her yerde bu sistem tıkır tıkır işliyor.
Yani Burhan Bey, “Parlamenter sistem hiçbir ülkeye fayda sağlamamıştır” derken doğru söylemiyor.
Burhan Bey bir üniversite hocası olarak Türkiye’deki parlamenter sistemin neden zaman zaman tıkandığını hepimiz kadar biliyor olmalı.
Sorunu gidermenin yolu işe Siyasi Partiler Kanunu’nu demokratik hale getirerek başlamaktır, sonu diktatörlüğe varabilecek Başkanlık sistemine yönelmek değil.
Erçakmak 18 yıl nasıl kaçabildi?
SİVAS ’ta 2 Temmuz 1993 tarihinde Madımak Oteli’nde insanların yakılarak öldürülmeleri olayının bir numaralı sanığı olarak bilinen dönemin Refah Partili Belediye Meclisi üyesi Cafer Erçakmak, Sivas’ta öldü.
Cenazesinin yakınları tarafından gizlice toprağa verildiği bildiriliyor.
Erçakmak, olayların ertesi gününden itibaren polis tarafından aranıyordu. Yurtdışına kaçtığı şüphesi üzerine hakkında kırmızı bülten bile çıkarılmıştı.
18 yıldır polis tarafından aranan, 37 kişinin ölümünden sorumlu tutulan bir kişinin nasıl olup da yakalanamadığı üzerinde durulması gereken bir konu.
Belli ki polis de, jandarma da işin ucunu bırakmış, “Nasıl olsa yurtdışına kaçmıştır” denilerek rutin kontroller bile yapılmamış. Oysa Erçakmak’ın tanıklığı bu olayın nasıl meydana geldiğinin daha iyi anlaşılması için çok önemliydi.
İddia edildiği gibi bir derin devlet operasyonu yapıldı, Erçakmak da bunun maşası mıydı? Bugüne kadar yakalanmamış olması, hatta belki canının istediği gibi yurtdışına çıkıp, geri dönebilmiş olması böyle bir korumanın sonucu mu?
Yoksa sıradan bir ihmal mi var? Bu ihmalden kimler sorumlu?
Savcıların bu işin peşine düşmelerinde yarar görüyorum.
Mutabakat tamam da ne değişti?
AKP ve CHP arasındaki temaslar sonucunda bir mutabakat metni yayımlandı ve böylece TBMM’deki “yemin krizi çözüldü”!
“Yemin krizi çözüldü” ifadesini özellikle tırnak içine aldım, çünkü çözülen sadece CHP’nin yemin boykotu, BDP’nin değil.
BDP’lilerin, tutuklu milletvekilleri serbest kalana ve Hatip Dicle’nin milletvekilliğinin iptali kaldırılana kadar yemin etmeyecekleri belirtiliyor.
Hatip Dicle’nin yerine seçilen AKP milletvekili de yemin ettiğine göre, KCK tutukluları serbest kalsa bile Dicle meselesi ortada kalmaya devam edeceği için boykotun sürme olasılığı yüksek. Elbette “İmralı” tersine bir emir vermez ise!
Mutabakat metnini okuyunca, CHP’nin yemin boykotundan neden vazgeçtiğini de anlayamadığımı söylemeliyim.
Genel Başkan, “tutuklu milletvekilleri yemin edene kadar” boykotun süreceğini söylemişti, değişen bir durum yok.
Mutabakat metnindeki şu ifade belli ki CHP için yeterli olmuş:
“Halkın egemenliği ve halkın iradesi, seçilmiş ve vekâlet verilmiş milletvekilleri aracılığı ile TBMM’de hayata geçirilir. Bu çerçevede, tüm siyasi partilerin ve milletvekillerinin, milletimizin kendilerine verdiği bu onurlu görevi yerine getirmeleri için TBMM’de olmaları gerektiğine inanıyoruz.”
Kimsenin itiraz edemeyeceği bir cümle ama o zaman boykota neden gerek duyuldu, şimdi neden vazgeçiliyor sorularını yanıtlamaya yetmiyor.
CHP’nin yemin boykotunun siyaseten sonuç vermeyeceğini, yanlış olduğunu daha önce yazmıştım.
Bunun bir iddialaşmaya dönüştürülmeyerek çözülmüş olması da elbette sevindirici bir gelişme.
Ama CHP’nin politika geliştirmek konusundaki yetersizliğini de gösteriyor, bunu da unutmamak gerek.