Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Bir ’sevgi insanı’ olarak Tayyip Erdoğan

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın dünkü gazetelere yansıyan “söylev ve demeçleri”, ilginç bir portre ortaya koyuyor.

Kendisini “makam düşkünlüğü” ile suçlayanlara yanıtı, daha önce birçok kere kullandığı “sevsinler seni” diye tamamladı.

Bunu herkese karşı kullanabiliyor. Dün internette eski konuşmalarını taradım, altı kez değişik kişilere verdiği yanıtlarda bunu kullanmış. Sayı daha çok olabilir, çünkü sabrım bütün konuşmalarını okumaya yetmedi doğrusunu isterseniz.

En çok da “biz yaratılanı, yaratandan ötürü sevdik” cümlesini kullanıyor. Özellikle meydan nutuklarında çok kullandığı bir cümle bu!

“Sevgi” sözcüğünün hem olumsuz hem de olumlu anlamda bu kadar çok kullanılıyor olması, çocukluktaki ne tür etkilenmelere karşılık geliyor, psikologlar daha iyi bilirler.

Benim sınırlı bilgim, bunun çocukluktan kalma bir sevgi açlığından kaynaklanabileceğini söylüyor. Ruşen Çakır’ın yıllar önce Milliyet’te yayımlanan “Kasımpaşalı” isimli yazı dizisinde bunun ipuçları var.

Ama artık kendisi yetişkin bir insan! Bir ailesi, kendisini seven arkadaşları, bir anlamda “tapan” taraftarları var.Bütün bunları bu yüzden aşmış olması gerekirdi diye düşündüm.

Ya da bir diğer ihtimal: Bazen bir yerden bir şey duyuyor, hoşuna gidince onu sıklıkla kullanmaya başlıyor da olabilir.

Her iki durum da bir Başbakan için olumlu bir özellik sayılmamalı.

Gezelim, eğlenelim sosyalleşelim!

İÇİŞLERİ Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü’nün düzenlediği “sosyal diyalog” toplantısına bir işçi sendikasının “sponsor” olduğunu dün Hürriyet’in manşetinde okumuş olmalısınız.

Toplantının davetlileri arasında İçişleri Bakanı Beşir Atalay da var. (Gitmeyi düşünüyor muydu, elbette bilemiyoruz.)

Toplantıya davetli olanlar 12 vali, bazı üst düzey bürokratlar ve 79 İl Özel İdaresi Meclis Başkanı ve eşleri olarak sıralanıyor. 300 kişiye yakın bir toplantı.

Toplantının neden Girne’de düzenlendiğini anlayabilmek o kadar kolay değil. “Yavru vatan” da kongre turizminden nasibini alsın diye düşünülmüş olabilir ki gerçekten “yüce gönüllü” bir davranış.

Yol-İş Başkanı, toplantıya neden sponsor olduklarını açıklarken, “Köylere, vatandaşlara hizmet götüren birim amirleriyle birlikte olacağız” diyor.

Bundan şunu çıkarıyorum: Yol-İş’in örgütlü olduğu iş kolunda, yönetici konumunda olan bazı kamu görevlileri de orada olacaklar ve parasını işçiler ödeyecek. Garip bir çıkar ilişkisine dönüşmüyor mu?

Toplantının adının “sosyal diyalog” olması da zaten amacın “gezelim, yiyelim, içelim, arkadaş olalım” olduğunu düşündürtüyor.

Bunu yapmak için özel idarelerin bütçelerinde para yok mu ki, işçiden toplanan aidatlara ihtiyaç duyuluyor?

Krizin etkileri bu sahillere de geliyor

BAŞBAKAN farkında mı bilmiyorum ama eminim ki ekonomiyle ilgilenen bakanlar ve onların bürokratlarının bu konuda bir fikirleri vardır.

Türkiye’de ciddi bir ekonomik daralma var ve bunu aşmak için hükümet hiçbir şey yapmıyor.

Alışverişin neredeyse durma noktasına geldiği görülüyor.

Küresel finansal krizden doğrudan etkilenmedik belki ama esintileri yavaş yavaş bu sahillere de ulaşmaya başladı. Birçok işletme, günlük işlerini sürdürebilmek için bile kredi bulmakta zorlanıyor. Önlerini görmekte zorlanan bankaların kredi vermekte gönülsüz oldukları, bunun da otomobil satışından tutun, işçi ücretlerinin ödenmesine kadar bir dizi sıkıntıyı yarattığını görmek gerek.

Başbakan’ın gözü ise şu sıralarda belediye seçimlerinden başka bir şey görmüyor.

“Seçimlerde bulguru, makarnayı, kömürü dağıtırım, oyumu alır, keyfime bakarım” diye düşünüyor olabilir ama bu tutum, Türkiye’yi dünyadakinden çok daha farklı bir durgunluk ve kriz içine sokabilir. Hükümetin krizi aşma planlarından biri de vergi borçlarına yeni bir af getirmek ve para toplamak gibi görünüyor.

Vergisini düzenli ödeyenlerin dolaylı yoldan cezalandırılması demek bu!

Bu kriz ortamında dürüst şirketleri biraz rahatlatmak için, örneğin son beş sene vergisini, sigortasını düzenli olarak ödeyenlere bir kolaylık sağlamak ise akıllarına gelmiyor.

Çalıştırdıkları işçilerin ücretlerini bile ödemekte sıkıntıya düşen şirketlere, belli bir süre için nefes alma olanağı sağlamak, herhalde seçimler için kömür dağıtmaktan daha çok oy getirir ama bunu bile göremiyorlar.

Evet, bunları yapmak belki enflasyonu yukarı doğru itecektir ama bugünün sorunu enflasyonu düşürmek değil, ekonomik canlılığı ayakta tutmaktır.