Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Bombalama nasıl oldu da ’terör’ sayılmadı?

TERÖR, belli bir düşünceyi ya da davranış biçimini kabul ettirmek için zor kullanma ya da tehdit etme eylemleri için kullandığımız genel bir tanım.

Siyasi hedeflere ulaşmak için insan hayatını hiçe sayan, masum insanları hedef alan ve hiçbir savaş kuralı tanımayan öldürme, kaçırma, korkutma, yaralama ve tahrip eylemlerini tanımlamak için kullandığımız bir kavram.

Hedefin rasgele seçilmesi, kurbanın kimler olacağının eylemi gerçekleştiren için önemli olmaması da özelliklerinden biri.

Bu genel tanımlama içinde, Trabzon’da bir hamburger lokantasına kendi yaptığı bir bombayla saldıran kişinin eyleminin nasıl olup de “terör eylemi” sınıfına sokulmadığını ciddi olarak tartışmamız gerekiyor.

Hrant Dink’in katilinin eline silah verip, öldürme eylemini emreden Yasin Hayal’in Trabzon’daki yargılama sürecinden söz ediyorum.

Dün Milliyet’te yayımlanan bir haber, hamburgerciye bomba attıktan sonra sadece 10 ay tutuklu kalan Yasin Hayal’in davası ile Ankara’da molotofkokteyli ile yakalanıp 2 yıldır tutuklu yargılanan iki kişinin davası arasında kıyaslamalar yapıyordu.

Hayal, eylemini gerçekleştirmiş ve altı kişinin yaralanmasına neden olmuştu.

Ankara’daki davada ise kullanılmaya hazır, ama henüz eylemde kullanılmamış molotofkokteylleri söz konusuydu.

Hayal’in eylemi “terör sayılmadığı için” böyle bir tablo ortaya çıkıyor.

Bunun nedenini öğrenmek, yargılamanın nasıl olup da terör suçu kapsamında sürdürülmediğini öğrenmek hakkımız.

Bunun sadece bir “adli hata” olup olmadığını öğrenmek, hepimiz için gerekli.

Adalet Bakanlığı, konunun bu yönünü soruşturuyor mu?

Rusya kadar olmayı başaramadık

RUSYA Devlet Başkanı Vladimir Putin, bürokratlar ve hükümet çalışanlarına trafikte özel ayrıcalıkları yasaklayan yasayı imzaladı.

Siz de hatırlayacak mısınız bilmiyorum, geçen yıl Moskova’da bu durumu protesto eden büyük bir eylem yapılmıştı.

Araçlarına özel siren lambaları takarak trafikte terör estirenlere karşı yapılmış bir eylemdi bu.

O tarihte, “İstanbul’da da böyle bir eylem yapsak mı” diye sormuştum.

Biliyorsunuz, İstanbul’da da kim olduklarını, bu gücü nereden aldıklarını kimsenin bilmediği birçok kişi araçlarına taktıkları bir mavi siren lambası ile otoyolların arıza şeritlerini kullanıyorlar, herkes trafikte beklerken geçip gidiyorlar.

Değişik gazetelerde birçok yazar bu konuyu sıkça gündeme getiriyor ve polisin bu kişilere karşı hiçbir şey yapmamasından yakınıyor.

İstanbul Emniyeti de böyle yazılar çıktıkça açıklama gönderiyor, “Şu kadar araca ceza yazdık” diye kendisini savunuyor, ama değişen pek bir şey de olmuyor.

Demokrasisini beğenmediğimiz Rusya’daki sivil bir eylemin böyle sonuç vermesinden sonra insan düşünmeden edemiyor.

Öyle görünüyor ki Rusya kadar olmamız için daha çok yol almamız gerekiyor!

Bir kadına saygı duymak!

İTALYA Başbakanı Silvio Berlusconi ile eşi Veronica arasında, gazeteler ve televizyonlarda süren “tartışma” son günlerin en eğlenceli haberiydi.

Berlusconi’nin bir ödül töreninde bazı kadın katılımcılara “Evli olmasaydım sizinle ıssız adaya bile giderdim” diye kur yapması, Veronica Hanım’ın gazetelerde bir açık mektup yayımlamasıyla sonuçlanmıştı.

Berlusconi de eşinden, gazetelerde yayımlanan bir mektupla özür diledi ve tartışma tatlıya bağlandı.

Veronica Hanım’ın mektubu, Berlusconi’ye muhalif bir gazetede yayımlandı.

Yani Emine Erdoğan’ın, eşine kırıldığını anlattığı mektubunun Cumhuriyet’te yayımlanması gibi bir durum!

Bu kadarını bizde bekleyemezdik diye düşündüm.

Mektupta beni en çok etkileyen bölüm şuydu: “Beş çocuk annesiyim. Babalarının böyle hafif, şık olmayan bir yorumu aile düzenimizi bozacak niteliktedir. Babası şaka olsa bile kabul edilemez hatalar yaparken, ben oğluma bir kadına saygıyı nasıl öğretebilirim?”

Bunu okurken Başbakan Erdoğan’ın, belediye başkanlığı döneminde, makyaj yapan kadınlar için yaptığı “çarpık kaporta” tanımını hatırladım.

Keşke o zaman Emine Hanım da böyle bir tepki gösterseydi, ne kadar iyi olurdu diye düşündüm.

Ama çok şey beklediğimin farkındaydım!