Bu anlaşma, laik ülkede nasıl yürüyecek?
TBMM, İslami kurallara uygun olarak çalışacak işletmelerin teşvik edilmesini öngören uluslararası anlaşmayı onayladı.
Bu kuruluşları teşvik edecek kurum İslâm Kalkınma Bankası tarafından kuruldu. Türkiye de 11 milyon 760 bin dolar sermaye ile bu kuruma ortak.
Kurum, İslami kurallara uygun olarak üretim yapan şirketlere kredi verecek. Yapılacak yatırımların denetlenmesi, merkezi Suudi Arabistan’da olan bir İslâm Hukuku Komitesi tarafından gerçekleştirilecek. Bu komite, üç yıllığına seçilen üç din adamı tarafından oluşturulacak. Kurum şeriata uygun olmayan işlere kredi verilmesini önleyecek.
Gazetelerde verilecek kredilerin kadın-erkek bir arada tatil yapılan turizm işletmelerine, domuz işleyen tesislere, şarap ve alkollü içki üreten işletmelere verilmeyeceğini yazıyor.
Kadınlar ile erkeklerin bir arada, eşit olarak çalıştıkları işletmeler de bu krediden yararlanabilecekler mi, o işletmelerde çalışan kadınların İslami kurallara uygun tesettüre girmeleri de beklenecek mi, bilemiyoruz. Ama bunun da isteneceğini tahmin edebiliriz.
Unutmayalım: Açık giyinen kadınların da en az tecavüzcü kadar suçlu olduğunu söyleyen kişi de bir İslam hukukçusu idi!
Anlaşma onaylanırken Türkiye, “Anayasamız ve kanunlarımızdaki hükümler saklı kalmak şartıyla” diye bir kayıt koymuş.
Neden konulduğu belli! Laikliği değiştirilemez bir hüküm olarak Anayasasına koymuş bir ülkenin, hayatın bir bölümünü dini kurallara bağlayamayacağı açık.
Ama bunu koyduğunuz zaman da üç İslam hukukçusunun denetleyeceği bir düzende hangi işi yapabilirsiniz, merak ediyorum.
“Şimdilik böyle idare edelim, sonra nasıl olsa kanunların arkasından dolaşmayı iyi beceriyoruz, bu sorunun da üstesinden geliriz” diye mi düşünüldü acaba?
Bir not da gazetelerdeki “Helal gıda yolu açıldı” başlıkları için: Türkiye’de “helal gıda” yıllardır üretiliyor. Hem tüketiyoruz, hem ihraç ediyoruz. Türk gıda sanayinin ürünleri bütün Müslüman ülkelerde böyle satılıyor.
Hükümet tarafından gazlanan her şeye hemen inanmayın.
Türk mutfağının makus talihi
NEW York’ta kitapçıları gezerken bir kitap dikkatimi çekti.
Kitabın adı “A Taste of The World – Featuring the best recipes from around the globe”!
Adından da anlaşılacağı gibi dünyanın bütün lezzetlerinin en iyi tariflerini verdiğini iddia ediyor.
Williams – Sonoma isimli mutfak malzemeleri satan bir zincir tarafından yayımlanmış.
Amerika’da kitapçı gezmenin iyi yönlerinden biri de, oradaki kafeye oturup merak ettiğiniz kitap ya da dergileri para ödemeden karıştırabilmeniz. Beğenirseniz alıyorsunuz, beğenmezseniz masanın üstünde bırakıp çıkıyorsunuz, onlar yerine koyuyorlar.
Ben de öyle yaptım. Merakla Türkiye bölümünü buldum.
Zenginliği ile gurur duyduğumuz Türk mutfağından iki tarif var.
Birisi fıstıklı baklava! Bu tatlının Yunanistan ve Türkiye’de yapıldığı yazılmış. Kitabın editörünü bulup bir Yunan bir de Türk baklavası yedirmek isterdim. Birisine baklava deniliyorsa, öbürüne başka bir isim bulmak gerekir, anlasın diye.
İkinci tarif ise “tavuk şiş”! Bunca Türk yemeği arasında bula bula bulabildikleri bu. Tavukları parçala, marine et, şişe geçir, ızgaranın üzerine at!
Uzun yıllar büyük bir imparatorlukta değişik halklarla bir arada yaşadık. Bir yandan zengin bir sarayın varlığı, diğer yandan kültürel etkileşimin bize mirası büyük ve renkli bir mutfak oldu.
Ama bu mutfağı doğru dürüst tanıtmayı, sevdirmeyi de başaramadık.
Bunlara bakınca bu kadar büyük tanıtım bütçelerinin doğru harcanıp harcanmadığını bir kez daha düşünmek gerekiyor!
Hıncal Ağabey’den bir yazı bekliyorum
BU yıl Fenerbahçe, kadın basketbolunda Avrupa şampiyonu olmak hedefiyle iyi bir takım kurmuştu.
Her şey de planlandığı gibi gidiyordu ki takımın en önemli oyuncusu Taurasi’nin doping yaptığı iddiasıyla takım ile ilişkisi kesildi. Taurasi gidince, ikinci önemli oyuncu Taylor da bavulunu topladı, memleketine döndü.
Tahlilleri Hacettepe’deki Doping Kontrol Merkezi yapmıştı.
Fenerbahçe işin peşini bırakmadı ve Hacettepe’nin tahlillerinin yanlış olduğu ortaya çıktı.
Aynı durumda başka Türk sporcular da var.
Şimdi sorun Fenerbahçe’nin bütün bu işe yaptığı yatırımın çöpe atılmasının sorumlularının çöpe atılması!
Olay ortaya çıktığından beri bakıyorum, bu işte sorumluluğu olanların hepsi sus ? pus!
Hiçbirinin aklına istifa etmek gelmiyor, Fenerbahçe’den, zan altında bırakılan sporculardan ve spor kamuoyundan özür dilemiyorlar bile.
Bir notum da Sabah yazarı Hıncal Uluç için.
Hıncal Ağabey, Fenerbahçe’nin tahlillerin bir de Almanya’da yapılması isteği üzerine zehir zemberek bir yazı yazmış, Fenerbahçe yöneticilerinin bu nedenle mahkemeye verilmesini bile istemişti.
Ortaya çıktı ki Fenerbahçeli yöneticiler haklı, doping kontrol merkezi haksız imiş.
Şimdi Hıncal Ağabey’den benzer bir yazıyı onlar için de yazmasını bekliyorum!