Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Davutoğlu, “maiyette” Başbakanlığa razı oldu

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Pazar günü yaptığı açıklamada, hükümetin açıklanmasında bir gecikme olmadığını söyleyerek “Cumhurbaşkanımız yarın Ankara’ya teşrif edecekler ve o zaman oturup konuşacağız” demişti.
Cumhurbaşkanı, Pazartesi günü Ankara’ya döndü ve Başbakan ile değil, MİT Müsteşarı ve yeni TBMM Başkanı ile görüştü.
Yani Başbakan’ın sözünü deyim yerindeyse “ezdi” ve Başbakan’ı değil, Başbakan’a bağlı bir memur olan MİT Müsteşarı’nı kabul etti.
Elinde hükümet listesiyle, Cumhurbaşkanı’nın Ankara’ya dönmesini bekleyen bir Başbakan var ve Cumhurbaşkanı onunla değil, onun emrindeki MİT Müsteşarı ile görüşüyor!
Size de tuhaf gelmiyor mu?
Denebilir ki “MİT Müsteşarı’ndan önemli bilgiler alacaktı, onun için Başbakan’a randevu vermedi.”
O zaman şunu söylemek mümkün: MİT Müsteşarı, zaten Başbakan’a her şeyi rapor ediyor olmalı, çünkü ona bağlı. Cumhurbaşkanı, bunları neden Başbakan’dan dinlemedi de, doğrudan MİT Müsteşarı’nı çağırdı?
Başbakan’ın bilmemesi gereken bir şey mi konuştular yoksa?
Hükümetin kurulmasından daha önemli ne olabilirdi, merak ettim.
Başbakan’ın açıkladığı hükümet listesine bakınca, bu ertelemenin, AKP Kongresi öncesindeki “Binali Yıldırım’ın adaylığı için zemin yoklama” olayını hatırladım.
O gün de Başbakan’ın hazırladığı parti yöneticileri listesi bu çıkışla bastırılmış, listede Cumhurbaşkanı’nın istediği “düzeltmeler” yapılmıştı, hatırlarsınız.
Nitekim açıklanan hükümet listesi, daha çok Saray’ın eğilimlerini yansıtıyor.
En önemli gösterge, Başbakan’ın adaylık başvurularının son gününde ikna ettiği Ali Babacan’ın bakan olamaması, buna karşılık damat milletvekili Berat Albayrak’ın önemli bir bakanlığın başına getirilmiş olmasıdır.
Ali Babacan, seçimler için vitrin süsü olmakla kaldı, yıllardır aralarında rekabet ve fikir ayrılıkları olduğu bilinen Albayrak, hükümete girdi!
Başbakan’ın bütün bunları dert edeceğini zannetmiyorum ama.
O “maiyette” Başbakanlık yapmaya zaten dünden razı, olan Ali Babacan’a ve umudunu onun şahsında ekonomik istikrara bağlayan iş alemine oldu diyelim.
——————————
 
Orta Doğu bataklığına iyice batarken
 
Hükümetin Suriye politikasının bizi getirdiği son nokta Rusya ile bir çatışma olasılığı!
Böyle bir ihtimalin olmadığını söylemek için dünya dengeleri, NATO, Amerika, AB gibi birçok gerekçe ileri sürülebilir ama unutmamak gerekiyor ki Rusya’nın başında da bunların hiçbirini takmayan, Putin gibi birisi var.
Gürcistan’ı ezerken de kimseyi dinlememişti, Ukrayna’yı parçalarken de, Kırım’a el koyarken de!
Şimdi de Rus uçağının düşürülmesinin “Türkiye için ağır sonuçları olacağından” söz ediyor, daha da ileri gidiyor, Türkiye’yi “teröristlerle suç ortağı olmak” ile itham ediyor.
Elbette Türkiye, ne Gürcistan, ne de Ukrayna.
Ama bu olayın ciddi ekonomik ve siyasi sonuçları olacaktır çünkü Putin, esasen bu tür gerilim ve kavgalardan güç alan, içerideki iktidarını sağlamlaştıran bir lider.
Putin’i bir kenara bırakacak olursak, Türkiye’nin, Suriye’deki iç savaşın üzerine benzinle gitmesinin bedeli hepimiz için ağır oldu.
Ülkemizde bir daha büyük olasılıkla geri dönemeyecek iki milyondan fazla göçmen var. Terör örgütleri bu bölgede yaşamak ve beslenmek için muazzam bir olanak buldu ve sınırlarımızda dünyanın en vahşi terör organizasyonu var, bir eli de ülkemizde üstelik!
Orta Doğulu Müslüman Kardeşlerin ağabeyi olma hayallerinden, Suriye nedeniyle bin türlü soruna batmış bir ülkeye dönüştük.
Bizler, bu bataklıktan uzak durun derken, bu eseri yaratanlardan biri şimdi Cumhurbaşkanı, diğeri Başbakan!
—————————
 
Öğretmenlik cazip hale getirilmeli
 
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “öğretmenlik sadece ücreti için, imkanları için yapılacak bir meslek kesinlikle değildir” dedi.
Sonra da “bu mesleği gönülden sevmeyen, kendini bu işe adamayan hiç kimse, gerçek manada bir öğretmen olamaz” diye de ekledi.
Bu sözleri dinleyen öğretmenlerin ne düşündüklerini tahmin edebilirim.
Eminim ki şöyle demişlerdir: “Evet bu mesleği ücreti ve imkanları için yapmıyoruz, çünkü zaten böyle kayda değer bir imkan da yok, adam gibi ücret veren de!”
Bir ülkede eğitimin kalitesini belirleyen önemli etkenlerden biri de kuşkusuz ki öğretmen kalitesi ile ilgili.
Öğretmenlik cazip bir meslek haline gelmelidir ki iyi öğrenciler nasıl avukatlık, hekimlik, mühendislik gibi mesleklere heves ediyorlarsa, öğretmenlik mesleğine de heves etsinler.
Üniversitelerin kaliteli mezunları öğretmenlik mesleğine çekilmelidir ki eğitimin kalitesi de ona paralel olarak yükselsin.
Bizim öğretmenlerimize sunduğumuz olanaklarla, öğretmenler ancak hayatlarını sürdürebiliyorlar.
Kendilerini geliştirecek kültürel harcamalara bütçe ayıramıyorlar.
Kendi çocukları için gelecek kaygısı taşıyan bir meslek grubunun, işini mükemmel yapabilmesi mümkün mü?
Onun için böyle “gönülden sevenlerin yapacağı meslek” gibi hamaset nutukları atmak yerine, öğretmenlere en iyi şartları nasıl sunarız, ona bakmak gerek!
———————————