Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Değişik bir seçim anketi daha

SEÇİM araştırmalarına olan merakın giderek büyüdüğünü gözlemliyorum. Nereye gitsem, kimle karşılaşsam herkes aynı soruyu soruyor: “Sen gazetecisin, yeni anket var mı? Seçimi kim kazanacak?”

İşin ilginci söylediğim anket sonuçlarına kimse inanmıyor ya da inanmak istemiyor ama yine de merak ağır basıyor.

Ekonomist Dergisi, bu hafta hedeflediği kitle açısından ilginç bir anket yayımladı. İş dünyasının önde gelen isimlerinden 1600 kişi arasında yapılan bu araştırmaya göre, iş adamları dört partinin barajı geçebileceğini tahmin ediyor: AKP, CHP, MHP ve DP.

Ankete katılanların yüzde 32,6’sı AKP’ye, yüzde 23,3’ü CHP’ye, yüzde 12,4’ü MHP’ye, yüzde 10,4’ü DP’ye oy vereceğini söylüyor.

Bütün anketlerde “Cumhurbaşkanını halk seçmeli” çıkarken, işadamlarının yüzde 66,1’i cumhurbaşkanını TBMM’nin seçmesinden yana.

Olası bir koalisyon hükümeti için ise işadamlarının çoğunluğu AKP-DP koalisyonu istiyor.

İlginç olan bir başka konu da işadamlarının önemli bölümünün “güvenlik ve terörle mücadele konusunda acil çözüm” istemeleri. Ekonomik büyüme ve AB süreciyle ilgili reformlar gibi, işadamları açısından daha öncelikli olması gereken sorunlar bunun çok gerisinde kalıyor.

Benzeri bir anket sabit ve dar gelirli işçiler ve memurlar arasında yapılmış olsaydı acaba nasıl sonuç verirdi diye merak ettim.

Böyle bir anket gördüğümde sizleri de haberdar ederim.

Kaç gecemiz var hayaller için?

GÜLÜN Adı isimli muazzam romanın yazarı Umberto Eco, Fransız Le Nouvel Observator dergisine Jean Noel Schifano’nun “Napolinin Áşık Sözlüğü” kitabı ile ilgili bir eleştiri yazdı.

Napoli ile aramda “ilk görüşte aşk” ilişkisi olduğu için bu yazının tam çevirisini heyecanla okudum.

Stendhal, Alexander Dumas ve Goethe ile ortak bir noktamı yakaladığım için de mutlu olduğumu söylemeliyim.

Özellikle Türklerin önemli bölümünün pisliği ve kargaşası nedeniyle Napoli’ye burun kıvırmalarını hiç anlamamışımdır.

Çünkü o kargaşa, balkonlara asılan çamaşırlar, sokaklarda otomobillerin arasında deli gibi futbol oynayan çocuklar ve her köşeden burnunuza gelen zeytinyağı-sarmısak kokusunun yarattığı atmosfer, eşi bulunmaz bir romantizmin de kaynağıdır aslında.

Topuklu ayakkabılarının üzerinde abartılı bir kıvırtma ile yürürken, çiçekli, bol eteklerini savuran kadınlar görürsünüz yollarda yürürken.

Kim bilir, belki de dalgalı, uzun siyah saçların çevrelediği iki siyah gözün içinden bakmak gerekir Napoli’yi sevmek için.

Kahvenin gerçek kahve gibi koktuğu, makarnanın içinden karideslerin göz kırptığı, tutkulu bir şehirdir Napoli.

Eco’nun yazısını okurken farkında olmadan “Una notte a Napoli” şarkısını mırıldanmaya başlamışım:

“Una notte a Napoli / Con la luna ed il mare / Ho in contrato di angelo” (Napoli’de bir gece / Ay ve denizle birlikte / Bir melekle karşılaştım)

Sonunda, bir insanın yaşamının en başında sorması gereken soruyu en sonunda soran bir şarkı bu:

“Quanto tempo puo durare / quanto notti da sognare / quante ore, quante giorni.”

Ne kadar zamanımız var? Kaç gece hayaller için / kaç saat, kaç gün?

Áşıklar kaçamaz ki!

SERDAR Ortaç, iddiasına göre “son on yılın en ticari şarkısını” Bengü isimli bir hanım şarkıcıya vermiş. Dün Kelebek’te okudum “Bu yazın şarkısı Korkma Kalbim olacak” diyerek iddiasının altını çiziyor.

Ben geçen mevsimleri, yılları hep şarkılarla hatırlarım. Belki de artık bir çöplüğe dönen hafızamda tarihlere yer ayırmakta zorlanmamdan kaynaklanıyor bu durum.

İyi şarkıların çıkmadığı yıllarda da kendime eski şarkılardan bir tanesini seçerim. Mesela geçen yaz Sezen Aksu’nun “Benden selam söyleyin bütün aşklarıma” şarkısını seçmiştim.

Geçenlerde çıkan kitabımın ismi de o şarkıdan kaynaklandı.

Bu yaz da iyi şarkı bulamayınca eski defterleri karıştırdım ve kendime Mazhar-Fuat-Özkan’ın AGU albümünden “Ne bileyim” şarkısını seçtim.

Şarkı “Bir zamanlar fırtınalar estirirdim” diye başlıyor, bana ilkgençlik yazlarımı hatırlatıyor.

Başımda kavak yellerinin estiği zamanları!

Şu bölümü de artık orta yaşıma geldiğimi hatırlatıyor bana: “Bir kuş kanatlanır şu gönlümden / çırpınır çırpınır da uçamaz / gene bir davet çıkarsa senden / dönerim, bilirsin áşığım / áşıklar kaçamaz.”

Bir de şu bölümü var, arabada yalnızsam söylüyorum sesim kimseyi rahatsız etmesin diye: “İnsan olmak yetmez, yetmiyor zaten / Süpermen olmak lazım bazen / nasıl da yeniden áşık oldum ben / bu sevda bambaşka, avare eden.”

Burasını neden seviyorsun diye soracak olursanız, yanıt da şarkının adında zaten: Ne bileyim ben?