Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Marjinalsiz toplum tuzlu sütlaca benzer

Gezi eylemlerindeki “orantısız zekâ” gösterilerinden unutulmayacak biri de şuydu: “Ankara’da gece vakti sokakta deniz gözlüğüyle dolaşıyorum, marjinalin tillahıyım!”

Bu aynı zamanda bütün bu süreç boyunca devlet yetkililerinden en çok duyduğumuz söz de oldu.
Meydanlara çıkanlar, sokaklara dökülenler için kullanıldı: Bunlar marjinal gruplar!
Irkçılığı eleştirmek için hazırlanmış bir poster var, kırmızı bir duvarın önünde iki Afrikalı çocuk görünüyor, duvarın üstünde şu sözlerin İngilizcesi yazılmış:
“Hepiniz gülüyorsunuz, çünkü farklıyım. Ben gülüyorum çünkü hepiniz aynısınız”.
“Marjinaller” için de uygun olabilecek bir söz bu.
Devlet büyüklerimizin “marjinalleri” kötülemeleri yeni değil.
Kenan Evren ile Recep Tayyip Erdoğan’ın buluştukları bir noktadır.
Toplumları tek tip insanlardan oluşturmak, o insanları “yetiştirmek” gelmiş geçmiş, yerli yabancı her otoriter liderin rüyasıdır zaten.
Herkesin “aynı” olmakla kalmayıp, kendileri gibi düşünmelerini isterler, bunun dışına çıkanlar ya “bir avuç marjinal”dir ya da günün moda deyimiyle çapulcu.
Oysa insanlığın ilerlemesini de onlara borçluyuzdur.
Kimsenin aklına gelmeyen onların aklına gelir, kimsenin cesaret edemeyeceği şeyleri onlar yapar.
Her türden ilerleme, toplumun büyük kesimini oluşturan “normaller” ile mücadele etmeyi gerektirir çünkü.
“Normal insan” düzene itiraz etmez, kendisine dönen dev çarkın içinde bir yer edinir, onunla mutlu olur, sorgulamaz.
Yenilikleri sorgulayanlar gerçekleştirir. Yaptıkları anlaşılana kadar “marjinal” diye eleştirilirler.
Büyük sanayiciler, hayatımızı değiştiren buluşlara imza atan bilim insanları, büyük ressamlar, unutulmaz sanatçılar hayatlarının bir bölümünde mutlaka bu damga ile dolaşmışlardır.
Bakın Bernard Shaw ne diyor:
“Şu dünyada yükselmiş her insan bir devrimci olarak başlamıştır işe. En çok sivrilenler yaşlandıkça daha çok devrimci olurlar, onların daha geleneksel görünmeleri basmakalıp reform yöntemlerine inançlarını yitirmiş olmalarındandır”.
Çünkü basmakalıp reform yöntemlerini kullanarak bir yere varamazsınız, dünyayı değiştirecekseniz önce oyunun kurallarını değiştirmelisiniz, çiğnenmiş patikadan değil, yepyeni bir yoldan ilerlemelisiniz.
Toplumların nasıl gelişeceğine kendileri karar vermek isteyenler bu tiplerden hoşlanmazlar.
Parmaklarını öfkeyle sallayıp “Hepsi marjinal” derler, geniş kitleleri de bir korku alır: Eyvah marjinaller geliyor!
Oysa adı üzerinde “marjinal” iseler koca bir topluma ne yapabilirler ki?
Milyonlar içinde bir avuç hatta bazen tek başına bir insan!
Aslında onlar sayıları nedeniyle değil, yeni fikirleri nedeniyle korkutucudurlar.
Uykuya dalmak üzere olan bir insan nasıl sarsılarak kendine getirilebiliyorsa, uyumakta olan bir toplumu uyandıracak olan da sık sık sarsmaktır.
Marjinallerin fonksiyonu budur: Toplumu sarsıp kendisine getirmek, ilerlemek için başka yolların da olabileceğini göstermektir.
Zaman zaman aralarına ellerinde molotofkokteyli, taş, sopa olanlar da karışır. Topluma sunacak yeni fikirleri olmadığı için böyle yaparlar.
Karşı olduklarını söyledikleri insanlara benzerler, ezberlenmiş sözleri tekrarlayıp dururlar.
Onlar hiçbir zaman gerçek marjinaller değildirler.

Hipokrat diye bir adam vardı

SAĞLIK Bakanlığı Denetim Hizmetleri Başkanlığı, Gezi Parkı eylemlerinde yaralananları tedavi etmek amacıyla gönüllü hizmet eden hekimler ve sağlık personeli için inceleme başlatmış.
Gönüllü revirlerinin kurulması için neden bakanlıktan izin alınmadığını sorguluyorlar.
‘Taksim Meydanı’nda bakanlığın ambulansları varken siz niye bu işe karıştınız’ diyorlar.
Merak ettim bu beyler hangi dünyada yaşıyorlar diye.
Gaz bombası fişekleri yağmur gibi yağarken, yaralananlar için tek tek ambulanslar mı aranacaktı?
Bakanlığın adı Sağlık Bakanlığı ama belli ki Hipokrat diye birisinin adını bile duymamışlar.
Bu yapılan tek kelimeyle “ayıptır”.
Sokaklar yaralılardan geçilmez haldeyken hekimler ve sağlık personeli kafasını çevirip yürüyüp gitmeli miydi yani?
Bunu mu istiyordunuz?

HES’ler için de referandum

NASIL olacak kimse bilmiyor ama diyelim ki olacak. Adı her ne konacaksa: Referandum, plebisit, kamuoyu yoklaması, eğilim tespiti vs.
Ne sorulacak?
Önemli olan budur. Soruyu nasıl formüle edeceksiniz?
Şöyle sorulacak mı mesela:
“Gezi Parkı’nın olduğu yere ağaçlar sökülerek Topçu Kışlası yapılsın mı?”
Yoksa bütün Taksim Meydanı’nı kapsayan genel bir proje mi oya sunulacak?
“Yetmez ama evetçi” çok kişi var biliyorsunuz bu toplumda. Onların ağzına bir bal sürerek, ilacı onun içine saklamak yoluna gidildiğini son anayasa referandumunda gördük çünkü.
Kamuoyu araştırması yapılacaksa bu daha da ilginç tabii! Hangi şirket yapacak, kaç kişiyle yapacak?
Bir de önerim var:
Madem yerel konularla ilgili olarak halkın kararlara katılımını sağlamak için böyle yöntemler denenecek. Neden derelerin üzerine HES’ler  yapılıp yapılmaması için de aynı yolu denemiyoruz?