Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Duvarları örmeye başlayan kimdi?

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, “Türbanlı ile başı açık arasında kimse duvar örmesin” dedi.

“Ben yanımda başörtülü gençlerle bulunmak istemiyorum” demenin insanlık suçu sayılması gerektiğini belirtti. Ve bir de örnek verdi:

“Bakıyorsunuz başörtülü bir genç kız, ben mini etekli de olsa, başka türlü de olsa aynı çatı altında bulunmayı bir özgürlük gereği olarak görüyorum diyor!”

Türbanlılar ile başı açık olanlar arasında ilk duvarı kimin ördüğü çok açık.

Bakın bakalım, Ankara’daki devlet dairelerinde AKP iktidarı öncesi müdür, müdür yardımcısı, daire başkanı, başkan yardımcısı ve şef pozisyonlarında kaç kadın vardı, şimdi kaç kadın var?

“Eşi türbanlı ve imam hatipli olmak”, AKP iktidarından beri kamu kesiminde belli görevlere gelmek ve yükselmek için en gerekli şartlardan biri oldu.

Ve Başbakan şimdi çıkıp “kimse aralarında duvar örmesin” diyor.

Öte yandan Başbakan’ın iddia ettiği gibi türbana karşı çıkanlar, bunu türban takanları sevmedikleri için yapmıyorlar.

İnsanlar, yaşam biçimlerinin tehdit altında olduğunu düşünüyorlar ve bu kaygıyı gidermesi gereken de bizzat kendisi.

İslamcıların “mini etekli de olsa, başka türlü de olsa” insanlara ne kadar hoşgörülü olduklarını görmek için de o kesimin gazetelerinde yazılanlara bir tek gün bakmak yeter!

Ben sormaktan sıkılmadım

BAZI okuyucular, “Cumhurbaşkanı’nın eşine Suudi Kralı tarafından verilen hediyeler” ile ilgili soru sormaktan neden vazgeçtiğimi merak ediyorlar.

Önce şunu belirteyim ki vazgeçmiş değilim.

Gündemde çok daha başka konular önem kazanınca sanki sormaktan vazgeçmişim gibi bir izlenim doğdu sanıyorum.

Bu konuyu sormaktan vazgeçmeye niyetim yok. Çünkü bu konudaki gerçeğin, bütün açıklığı ile anlaşılıp ortaya çıkması, Türkiye’nin kimler tarafından yönetildiğinin anlaşılması için gerekli.

Öte yandan şöyle düşünebilmek de mümkün tabii:

Bu kadar soruya rağmen ses çıkarılmadığına göre, bu durumun sessiz bir kabulü anlamına geliyor olabilir.

Hatırlayacaksınız, bu soruyu sormama neden olan şey, Ekvador Devlet Başkanı’nın bir açıklamasıydı.

O, eşine verilen yüz binlerce dolar değerindeki mücevherleri satıp, bir sosyal yardım kampanyasında kullanmak istiyordu.

Daha sonra da Suudi Kralı’nın bu konuda ne kadar bonkör olduğunu gösteren birçok örnekle karşılaştık.

Yanıt gelmeyeceğini artık biliyorum ama yine de sorayım: Suudi Kralı’nın Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın eşlerine getirdiği hediyelerle ilgili nasıl bir işlem yapıldı?

Şimdi sıra Fenerbahçe’de

YURTDIŞINA her gidişimde, özellikle de ABD’de tekerlekli sandalye ile dolaşan çok sayıda insanla karşılaşıyorum.

Hareketlerini engelleyecek bir durumları olmayan insanlar nerelere gidip, neler yapabiliyorlarsa onlar da aynı ortamda, aynı şekilde yaşayabiliyorlar.

Oysa Türkiye’de sokaklarda dolaşırken o kadar az engelli insanla karşılaşıyorum ki, ABD ile kıyas kabul etmez.

İlk yıllarda bunun nedeninin tam olarak farkında da değildim.

Türkiye’deki engelli sayısının daha az olduğunu düşündürten bir durumdu bu benim için.

Sonradan araştırıp, üzerinde düşündükçe durum netlik kazandı:

Bizim ülkemizde sokaklarda engelli insanları göremiyoruz. Çünkü ne tekerlekli sandalyeye ulaşabilecek olanakları var, ne de kentlerimizin yapısı tekerlekli sandalyelerin rahatlıkla sokaklarda dolaşabilmelerine uygun.

Galatasaray, 2005 yılında tekerlekli sandalye basketbol şubesini kurdu.

O günden beri de bu şube başarıyla mücadele ediyor. Beşiktaş’ın da böyle bir şubesi var.

Ancak bunun topluma vereceği mesajın güçlenmesi için bence “rekabetin büyümesi” gerekiyor.

Şimdi sıra Fenerbahçe’de! Yılık maliyeti 1 milyon doları bulmayacak bir iş bu.

Ve aynı zamanda bir sosyal sorumluluk görevi!