Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Düzenleme iyi ama işe yaramaz

HERKESİN gözünün önünde sürüp giden bir yanlışlık en sonunda düzeltilebildi.

Bir yanlışta bu kadar ısrar etmek gibi bir bürokratik tavır zaten ancak Türkiye’de olabilirdi.

Yolu herhangi bir yat limanına düşen herkesin görebileceği bir gerçekti bu.

Türkiye denizlerinde gezen, Türk limanlarına bağlanan ama yüksek vergiler nedeniyle bayrakları yabancı olan tekneler, artık Türk bayrağı takabilecekler.

Uygulanamayan bir yasa nedeniyle Türklerin kendi tekneleri için yabancı ülkelere para ödemesi saçmalığı böylece geride kaldı. Ulaştırma Bakanlığı’nı yıllardır düzeltilemeyen bu sorunu çözme yolunda gösterdiği cesaret nedeniyle kutlamak isterim.

Gazetelerde yat sahiplerinin ve yat ticaretiyle uğraşanların bu konuda “heyecanlandıkları” yazılıydı.

Artık daha çok insanın teknesine Türk bayrağı çekeceği ve Türk yat üretimi sanayisinin de bu sayede yeni bir atılım yapacağı görüşü dile getiriliyordu.

Bunun erken bir sevinç olduğunu da söylemeliyim. Türkiye’de maliye bürokrasisi kafasını değiştirmediği sürece bu yeni düzenleme sınırlı kalmaya mahkûm olacaktır.

Çünkü Türkiye’de bir insanın yat, villa, lüks otomobil sahibi olması, maliye bürokrasisinin kafasında “vergi kaçakçılığı” ile eş anlamlıdır.

Gazeteleri geçmişe doğru tarayın. Her sene en az iki kez “yatı, villası, lüks otomobili olanlar incelemeye alınacak” haberleri çıkar. Her servetin arkasında “haram” olduğuna ilişkin bir inancın yansıması olmalı bu tutum.

Ve herkes bilir ki, hesaplarınızı ne kadar düzgün tutarsanız tutun, verginizi ne kadar gerektiği gibi öderseniz ödeyin, Maliye kafayı size bir kere taktı mı, bunun bedelini ödersiniz.

Teknelerle ilgili düzenlemenin gerçekten işe yaraması, ancak bu servet düşmanı tutumun terk edilmesiyle mümkün olabilir.

Arınç inandırıcı olmak istiyorsa

BAŞBAKAN Yardımcısı Bülent Arınç, eskiden Milli Görüş çatısı altında siyaset yaptığı için utanmasına gerek olmadığını, kendisinin şimdi “muhafazakár demokrat” olduğunu açıkladı.

Arınç’a katılıyorum. İnsanların bir siyasi düşünceye bağlanmalarında ayıplanacak bir yön yoktur. Demokrasinin gereği budur.

Ancak siyasi fikirlerde böyle keskin dönüşler, söz konusu olan eğer kamuoyunun gözünün önündeki bir siyasetçide gerçekleşiyorsa “Ben değiştim” demek yeterli olmaz.

Arınç, eski görüşlerinden neden vazgeçti, o görüşlerde yanlış bulduğu konular nelerdi, nasıl bir fikri dönüşüm sürecinden geçerek kendisini “muhafazakár demokrat” olarak tanımlamaya başladı?

Bunları açıklamalı ki hem bu dönüşüm inandırıcı olsun hem de geçmişte “Arınç böyle düşünüyor” diye Milli Görüş’e katılanlar kendi fikirlerini yeniden gözden geçirme olanağı bulabilsinler.

Buna özeleştiri de diyoruz ama bizim siyaset dünyamızda eleştirinin hiçbir türü sevilmediği için bu adı koymaktan vazgeçebiliriz.

İnsanların siyasi fikirlerinin zaman içinde değişebileceğini biliyoruz.

Arınç da böyle bir süreçten geçerek fikirlerini değiştirmiş olabilir.

Ama yıllarca bir fikrin önde gelen savunucusu iseniz bu dönüşümün nasıl gerçekleştiğini açıklamak, bir zamanlar sizi takip edenlere karşı bir borçtur. Bunu hatırlatmak istedim.

İngiliz gazetelerinde durum

GEÇEN hafta bir konferans için Londra’daydım.

Gittiğim kentlerde sabah gazetelere bakarak o ülkedeki genel havayı anlamaya çalışmak hoşuma gider. Ya da her sabah gazete okumak gibi bir hastalığım var da ben ona böyle bir kılıf uydurmuş da olabilirim.

İngiliz gazeteleri, boyları bizimkilerden küçük de olsa, habere ayrılan sayfa sayısı itibarıyla bizim gazetelerimizi ikiye, üçe katlıyorlar.

Dört gün boyunca dikkatimi çeken şey, birinci sayfalarda günlük politika haberlerine ayrılan yerin yok denecek kadar az olmasıydı.

Başbakan’ın demeci, Maliye Bakanı’nın resmi, Ulaştırma Bakanı’nın yurt gezisinde söyledikleri gibi haberlere sayfalar dolusu haber içinde ayrılan yer devede kulak kadardı.

Gazetelerdeki haberler halkın “gerçek gündemine” ayrılmıştı. Eğitim, sağlık, işsizlik, evsizlik gibi sorunlara! “Demokrasi ne kadar gelişmiş ise sesi kuvvetli çıkanların gazetelerde bulabildiği yer o kadar azalıyor” diye düşündüm.

Ve gazetelerden birinde İngiltere Başbakanı’nın, posta idaresini kısmi özelleştirme planıyla ilgili bir karikatür gördüm.

Başbakan çok çirkin bir kadın kılığında çizilmişti, külotu da açılmış bacaklarının arasında ayak bileklerine düşmüştü.

Bizim karikatüristlerimizin böyle bir şey çizdiklerinde soluğu mahkemede nasıl alacaklarını düşündüm.