Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Fransa’nın ulusal sembolü: Carla Bruni!

FRANSIZLAR, ülkelerinin tanıtımı için yabancılara yollanan özel dosyalara devlet başkanı Sarkozy’nin eşi Carla Bruni’nin şarkılarından oluşan bir CD’nin konmasına çok kızmışlar.

Bununla ilgili haberi geçen hafta gazetede okudum.

Sarkozy’nin kamuoyu desteği de Carla’nın çok ön plana çıkması nedeniyle giderek azalıyormuş.

Bu haberi ilginç bulmama neden olan şey desteğin azalması değil, Carla’nın CD’sinin Fransa’nın tanıtım dosyalarına konmuş olması.

İlk bakışta çok saçma bir şey gibi görünüyor ama Fransa’nın dış tanıtımından sorumlu halkla ilişkiler uzmanlarının aslında doğru yaptıklarını söylemeliyim.

Fransızlar kızacaklar belki ama Carla Bruni olmasaydı son yıllarda dünya basınında Fransa kendisine bu kadar yer bulamazdı.

Edebiyatıyla, felsefesiyle, sanatıyla o eski muhteşem Fransız kültürü kendisini yenileyemedi, günün şartlarına ayak uydurup dönüşemedi ve ne yazık ki geçmişte kaldı.

İngilizce, Fransızca’yı bir “yerel lisan” olmaya mahkûm ettiği için oldu bu.

Hantal, bürokratik devlet düzenini de değiştirmeyi başaramayınca Fransa’nın eski günlerini aramaları kaçınılmaz oldu.

Ve Fransız devrimini yaratıp, bütün dünyaya öncülük yapan Fransız halkı zamanla yeteneksiz ve ırkçı politikacılara kendini kaptırdı.

Sarkozy gibi ırkçı bir tutuculuğun temsilcisini devlet başkanı seçmek de bu “kaptırmanın” zirvesini oluşturuyor.

Artık Fransa bu yönleriyle kimse için örnek değil, ulaşılmak istenen bir hedef değil.

Böyle olunca “Fransa’nın tanıtımı için” Carla’nın CD’lerine elbette ihtiyaç var. Ama bu işte bir sorun var ki o da Carla’nın İtalyan olması!

Paranın üzerine yatmak dürüstlük olmaz

BİLGİSAYAR kayıtlarındaki hata nedeniyle 1233 metrekarelik arazisi 12 bin 633 metrekare olarak Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından kamulaştırılan eski ANAP Kayseri Milletvekili Mustafa Şahin, “defalarca söyledim bu kadar arazim yok diye ama ısrarla verdiler” diyor.

2006 yılındaki bu kamulaştırma karşılığında haksız yere aldığı 2.5 milyon liranın iadesi için açılan davada Şahin, bu paranın geri alınmasının kendisini yoksullaştıracağını bu nedenle paranın geri verilmemesi gerektiğini de söylüyor.

Neresinden bakarsanız bakın çok ilginç bir dava bu.

Mahkeme süreci devam ediyor ve bir karar verilene kadar Mustafa Bey’in bu yanlışlıkta bir payı olduğunu düşünmemiz için bir neden yok.

Ancak avukatının verdiği dilekçede davanın “zamanaşımı” nedeniyle reddedilmesi gerektiği de savunulduğu için bazı şeyler söyleyebilirim.

Mustafa Şahin, her hangi bir vatandaş değil. Milletvekili ve siyasetçi olarak kamuoyunun önünde ve “zamanaşımı” haklı bir iddia bile olsa, kendisini kamuoyunun gözünde aklamasına yetecek bir durum değildir.

Şahin’in mahkeme süreci böyle bittiği takdirde yaptığını söylediği başvurulara ilişkin evrakları ve bunların kayıt numaralarını açıklaması gerekiyor.

Açıklamalı ki “Ben uyarmıştım” sözünün doğruluğu kanıtlansın.

Ve elbette kamuya ait paranın üstüne de “fakirleşirim” gerekçesiyle yatmamalı.

Hak etmediği bir parayı aldığında “zenginleştiğine göre” şimdi de iade ederek fakirleşmeyi göze almalı.

Sadece bir siyasetçi için değil, dürüst bir vatandaş olmanın da gereği budur.

Müslümanlar için zor sorular

ABD Devlet Başkanı Obama, “Müslüman dünyasına seslenmek için” Mısır’ı seçti.

Bütün dünyanın beklediği bu önemli konuşma 4 Haziran’da yapılacak.

Amerikalı yetkililer Mısır’ın seçilmesini izah ederken “El Ezher Üniversitesi burada, burası İslam dünyasının merkezidir” diyorlar.

İnsan hakları örgütleri ise Mısır’daki yoğun insan hakları ihlalleri ve muhalefetin yasaklı olması nedeniyle bu seçimi hatalı buluyorlar.

İnsan hakları örgütlerinin açıklaması doğru olsa bile aynı zamanda da bir çaresizliği yansıtıyor: Çünkü insan haklarına saygılı, demokrasinin geliştiği, muhalefetin serbestçe yapılabildiği ve “Müslüman ülke” tanımına girebilecek bir yer bulabilmek günümüz dünyasında o kadar da kolay değil.

Müslümanların asıl yanıt araması gereken soru da burada yatıyor: İslam neden ve nasıl gerici bir tutuculuğun ve otoriter devlet yönetiminin aracı haline geldi?

Pakistan’da son zamanlarda yaşanan gelişmeleri gazetelerden takip ediyoruz.

Ülkenin bir bölümü Taliban’ın insafına terk edilmiş durumda. Eğer gelişme bu eğilimi ile sürerse Pakistan’ın tümüyle Taliban denetimine girmesi gibi bir sorun da var.

Müslümanlar için bir soru da buradan çıkıyor: İngiliz sömürgesi olmaktan aynı tarihlerde kurtulan Hindistan böyle gelişebilirken, Pakistan neden hálá feodaliteyi kıramadı, doğru dürüst bir demokrasi geliştiremedi?