En iyi yargıç insanın kendisidir
ANADOLU Üniversitesi rektörlüğüne, üniversitede yapılan seçimde en az oyu alan adaylardan Prof. Dr. Davut Aydın atandı.
Bu atamayı haklı gösterecek olanlar “Cumhurbaşkanı Sezer de böyle atamalar yapmıştı” diye savunacaklardır.
Elbette bu savunmaya “Ama o zaman bunu çok eleştiriyordunuz” diye yanıt vermek de mümkün.
Ancak ben konunun bu tarafıyla ilgili değilim. Yasa YÖK’e ve Cumhurbaşkanı’na böyle bir hak veriyor ve yasal bir hak kullanıldı diye eleştiri yapmanın o kadar da anlamlı olmadığını düşünüyorum.
Sorun bence daha çok Prof. Dr. Davut Aydın’ın o koltukta oturmayı nasıl içine sindireceği ile ilgili.
Demokratik bir yarışa giriyorsunuz, 778 akademisyenden ancak 96’sının oyunu alıyorsunuz ve sonra o akademisyenler topluluğunun rektörlüğünü yapacaksınız!
Kaba bir hesapla okulda gezerken karşılaşacağınız her on akademisyenden dokuzu sizi rektörlük için uygun bulmamış.
Uzun yıllarını üniversite içinde geçirmiş, isminin önündeki unvan için akademik çalışmalar yapmış ve kuşkum yok ki bunu hak ederek elde etmiş bir insanın, böyle bir tabloyu nasıl olup da içine sindirebileceğini merak ediyorum.
Prof. Dr. Aydın’ın bu sorunun yanıtını bana vermesi elbette gerekmiyor.
Bu akşam yatağına yattığında uykuya dalmadan önce kendisine sorup, yanıtını düşünmesini öneririm.
En iyi yargıç, hiç kuşku yok ki insanın kendi vicdanıdır!
Ekonomi tıkırında!
MERKEZ Bankası’nın açıklamasına göre vatandaşlar, harcamalarında daha çok kredi kartı kullanmaya başlamışlar.
Hane halkının toplam borç yükünün Gayri Safi Milli Hasıla’ya oranı bir yıl içinde yüzde 13,6’dan, yüzde 14,5’e yükselmiş.
Tasfiye olacak kredi kartı ve tüketici kredisi borcu bulunanların sayısı da bir yılda yüzde 52,2 artarak 1 milyon 664 bin kişiye ulaşmış bulunuyor.
İşsiz sayısındaki artış da malum! Yeni bir iş bulma ümidi kalmayanların sayısı da roketlenmiş bir hızla artıyor.
Ve bu tablonun yaşandığı ülkenin Başbakanı ülke ekonomisinin tarihinin en iyi döneminde olduğundan, krizin teğet geçip gittiğinden söz ediyor.
Anketlerde AKP oylarında “Kürt açılımı” nedeniyle azalma gözlendiği söyleniyor.
Seçim sürecine girmeden bu tür araştırmaların doğru sonuç verdiğine pek inanmam ama
Böyle bir tablonun yaşandığı bir ülkede muhalefetin, sadece iktidarın belirlediği gündemin peşine takılıp gidiyor olmasını anlayabilmek de kolay değil!
‘Maliye’ kılığında dolandırıcılık!
SALI günü bir arkadaşıma kargodan bir zarf geldi. Büyük boy, içinde kalın bir şeyler olduğu anlaşılan, sarı bir zarf.
Zarfın üzerinde baskıyla “Maliye” yazılmıştı.
Memur ailesinde yetişmiş ve yaşamının bir bölümünü devlette geçirmiş bir insanı ürkütmeye yetecek bir görüntü yani.
Arkadaşım zarfı alınca kurye 10 lira istedi. Zarfın üzerinde de zaten “ödeme şartlı” diye bir mühür vardı.
Arkadaşım parayı ödedi, kuryeyi gönderdi, nefesini tutup zarfı açtı ve içinden Maliye gazetesinin Temmuz 2009 tarihli nüshası çıktı!
Arkadaşımdan bu öyküyü dinleyince “Acaba başka kurbanlar da var mı” diyerek internette bir tarama yaptım.
Kadıköy Gazetesi’nin 23 Ekim tarihli sayısında bununla ilgili bir haber var.
Haberde iki farklı kişinin benzer şekilde “dolandırıldığı” anlatılıyor ve kurye ile gelen “Maliye” gazetesini bilmeden satın almak zorunda kaldıkları belirtiliyor.
Demek ki bu yeni bir tür gazete-dergi satma yöntemi olarak kullanılıyor ama “dolandırıcılık” tanımı daha uygun.
Maliye gazetesini kim yayımlıyor, bilmiyorum. Araştırmaya gerek görmedim.
Ama bu dolandırıcılığa herkesten önce Maliye’nin engel olması gerektiğini düşünüyorum.
Ve elbette takibi şikâyete bağlı bir suç da olsa savcıların da konuya eğilmesinde yarar var.