Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Balbay’ın suç ihbarı!

ERGENEKON Davası’nın tutuklu sanıklarından Mustafa Balbay, 19. oturumda yaptığı savunmada ilginç bir hususa dikkat çekti.

Dikkatlerden kaçmış olabileceğini düşünerek hatırlatmak istiyorum.

Balbay, savunmasında iddianame ekindeki klasörlerdeki tutanakların tarihine dikkat çekti. Tutanaklar Balbay’ın Mart 2008 tarihinden itibaren dinlendiğini gösteriyor.

Bu dinleme tutanakları dava dosyasına savcı tarafından kanıt olarak konulduğuna göre, söz konusu dinleme belli ki mahkeme kararıyla, yasal çerçeve içinde gerçekleştirilmiş.

Ancak ilginç bir ayrıntı var. Yeni Şafak Gazetesi, Balbay ile dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Ergun Saygun ile yaptığı bir telefon konuşmasını yayımlamıştı. Bu konuşmanın tarihi Haziran 2007!

Demek ki Balbay’ın telefonları o tarihte de dinleniyormuş.

İki olasılık var: Ya Balbay ve Saygun yasadışı olarak dinlendiler ki bu durumda o dinlemeyi kimin gerçekleştirdiğini araştırıp bulmak savcıların işi olmalıydı.

Ya da Balbay hakkındaki dinleme izni daha eski tarihe dayanıyordu, ancak yasal süreler aşıldığı için o konuşma dava dosyasına konulmadı, haber olarak servise sokuldu!

Hangisinin doğru olduğunu bulmak, bu davada sıkça ortaya çıkan soruşturma ihlallerini aydınlatmak için önem taşıyor.

Balbay’ın sözleri bir “savunma”dan daha çok “suç ihbarı” niteliğinde.

Gazetelerdeki haberlerde, mahkemenin bunun ile ilgili nasıl bir değerlendirme yaptığını okumadım.

Belki gelecek duruşmalarda bu konunun da ayrıca soruşturulmasına karar verilir. Bekleyip, göreceğiz.

 

Bu ikili yeterince anlamamış: Erdoğan ve Türk!

 

İZMİR’de DTP konvoyuna karşı girişilen ve zaman zaman fiziki müdahaleye dönüşen protesto gösterileri, bunlardan en çok dersi çıkarması gereken iki kişi tarafından yeterince anlaşılamamış: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve DTP lideri Ahmet Türk!

Başbakan, DTP’yi eleştiriyor. “Bir partinin konvoyunda terör örgütünün bayrakları, bölücü terörist başının posterleri olursa tabii ki buna sıcak bakmak mümkün değil” diyor.

Yetkili icra makamında bulunan bir kişinin meselelere “sıcak” ya da “soğuk” bakması beklenmez. Eğer parti, bununla bir suç işliyorsa bunu takip edecek bağımsız yargı var ve zaten DTP ile ilgili dava sürüyor.

Başbakan’ın ve hükümetinin görevi, vatandaşların her ne ve kim olurlarsa olsunlar can güvenliklerini korumak, demokratik haklarını kullanmalarına olanak sağlamaktır. Bu hakkın kullanımı sırasında suç işliyorsa onun takibi başka bir şeydir, bir grup vatandaşı, başka grup vatandaşın tacizinden korumak başka şey!

DTP lideri Ahmet Türk de şöyle diyor: “Bu saldırılar devam ederse, biz bunu kabul etmeyeceğiz. Biz Türkiye’nin her yerinde kendimizi koruyabiliriz. Ama böyle bir yol açılırsa bunun sonu nereye varır, bunu düşünmek lazım. Yarın farklı bölgelerde diğer liderler böyle bir şeyle karşılaşırsa gerçekten üzülürüz. Türkiye’ye kardeş kavgasını getirmiş oluruz.”

Türk, yasal haklarını savunmak ile haklarını kendisi aramak arasındaki farkı biraz kısaltmış görünüyor.

Yasal bir partinin gösterisinde, yasadışı bir örgütün görünmesini önlemek onun da sorumluluğu. Ülkemizin bugün içinden geçtiği süreçte bu sorumluluğu duymamak kabul edilebilir bir şey değil.

Ve Ahmet Türk şunu da unutuyor: Partisinin toplantısında boy gösteren örgüt, bugün halkın önemli kesimince “kardeş kavgası başlatmanın baş sorumlusu” olarak görülüyor.

Bu kavgayı önlemek, her şeyden önce elinde silahla dağlarda dolaşmayı meşru bir hak olarak görmemeyi gerektiriyor.

 

KOBOP: Küçük olsun benim olsun partisi!

 

RAHŞAN Ecevit, kendi partisini kurdu. Vatana, millete hayırlı olsun!

Yeni partinin adı ve amblemi Ecevitlerin eski partisinin neredeyse aynısı. Biri DSP, diğeri DSHP. İkisinde de mavi zemin üzerinde beyaz güvercin var, yalnız yeni güvercin ağzında bir de defne dalı taşıyor.

Böylece siyasi hayatımızda yeni bir tartışma daha başlıyor: Kuş, kime ait?

Yeni partinin genel başkanı bunun Ecevitlerin sembolü olduğunu ve kullanma hakkının da kendilerinde olduğunu iddia ediyor.

Eski parti ise Siyasi Partiler Kanunu’na dikkat çekiyor.

Neresinden baksanız içi boş ve günlerce sürse bitmeyecek bir tartışma.Yeni parti hangi toplumsal ihtiyaçtan kaynaklandı, eski parti neden içinde eski lider ve eşi varken bu hale düştü gibi soruların yanıtı elbette yok.

Çünkü olup biteni açıklayan tek şey geleneksel Türk tutumunda gizli: Küçük olsun, benim olsun!