ABD’nin ünlü zenginlerinden Rockefeller, hasta yatağında yatarken kendisine sadece hoşuna gidecek haberlerin basıldığı bir gazete verilirmiş.
O hasta haliyle canı sıkılmasın, yaşamının son günlerinde dünyayı tozpembe görmeye devam etsin diye!
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da böyle bir özlem içinde olduğu son çıkışlarından anlaşılıyor.
Ekonomi uzmanlarının aylardır davul çaldığı ama kimselere duyuramadıkları olay sonunda gerçekleşti.
Türkiye’nin ekonomik büyüme hızı yılın ikinci üç aylık dönemi için yüzde 1.9 olarak açıklandı.
Bu oran, 26 dönemdir kesintisiz büyüyen Türkiye ekonomisinin sert bir fren yaptığı anlamına geliyor.
ABD’de başlayan ekonomik krizin Türkiye’yi etkilemeyeceğini söyleyenler için, yazılarımdan birinde “Mezarlıktan geçerken ıslık çalmaya benziyor bu durum” diye yazmıştım.
Dün baktım, “mutlu günlerde” Recep Tayyip Erdoğan’ın hoşuna gitsin diye bunun çığırtkanlığını yapanlar sus pus olmuşlar.
Erdoğan Medyası, bu kötü ekonomik gerçeği saklayabilmek için elinden geleni yapmış.
Sabah’ın birinci sayfasında böyle bir haber yok.
Star ve Yeni Şafak da aynı şekilde, haberi birinci sayfalarına layık bulmamışlar.
Taraf, haberi birinci sayfasından vermiş ancak bunun nedeninin “ülkede kullanılan traktörlerin eski olması” olduğunu ifşa ediyor!
Birinciliği ise Zaman’a verdim. Eminim Erdoğan da en çok Zaman’ın bu haberi veriş şeklinden memnun kalmıştır. Zaman’ın manşeti şöyle: “Kapatma Davası büyümeyi frenledi.”
İktisatçıların aylardır dikkat çektikleri ekonomik kararların zamanında alınamamasının nedeni demek ki buymuş!
Zaman yöneticileri, kendilerinin Erdoğan Medyası içinde sınıflandırılmasından hoşlanmıyor. Madem öyle, diğerlerinden ayırmak için bundan sonra o gazeteye “Rockefeller Times” diyeceğim!
İsviçre maçı ile hesaplaşamamanın sonucu
TÜRKİYE-Belçika maçı sırasında ortaya çıkan bir görüntü hiç de iyi olmadı.
Maçı stadyumda izledim ve Fatih Terim’in durdurulamayan bir öfke ile rakip takımın teknik direktörünün üzerine yürüdüğü an “Eyvah” dedim, “İsviçre maçının tekrarını mı izleyeceğiz.”
Fatih Terim’in bu kadar sinirlenmiş olmasının nedeninin Belçikalı teknik direktörün hakaretamiz davranışları ve önüne gelen topu sahaya vurması olduğunu ertesi gün gazetelerden öğrendim.
Rakibin takımımızı sinirlendirerek ve ortamı gererek, hiç olmazsa bir beraberlik kurtarmaya çalıştığı maçın başından itibaren belliydi.
Sportmenlik açısından değil elbette ama profesyonel futbol düzeninde eleştirilse de normal karşılanan bir tutum bu.
Böyle bir provokasyona alet olmamak gerekiyordu.
Üstelik sahadaki futbolcularımızın bir bölümü yumruklarını sıkmak için bahane arayan tipte oyunculardı.
Terim’in bu gerginliği sahaya da yansımış olsaydı, önümüzdeki yıllar boyuca uluslar arası turnuvalara veda etmemiz sonucunu doğurabilecek kötü olaylar cereyan edebilirdi.
Sorun esasen İsviçre maçından sonraki rezilliğin tam bir muhasebesini yapmamış olmamızdan kaynaklanıyor.
Eğer o gün soğukkanlılıkla bunu yapabilmiş olsaydık, hiç kuşku yok ki Çarşamba geceki çirkin görüntü de oluşmayacaktı.
Sen neymişsin be abi?
TOKİ tarafından yaptırılan bir okula, kurumun başkanı Erdoğan Bayraktar’ın babası Ahmet Hamdi Bayraktar’ın adı verildi.
Bununla ilgili haberleri, Erdoğan Medyası dışında kalan gazetelerde okumuş olmalısınız.
Oralarda okuyamazsınız, çünkü “siyasi komiserler” bu tür haberlerin yayınlanmasının “asıl patronu” kızdıracağını bilirler ve sansürlerler.
(Nitekim Sabah’a da bir siyasi komiser atanmış. Başbakanlık Basın Danışmanı Ahmet Tezcan, Sabah’a tayin edildi!)
Erdoğan Bey, okulu kendi şahsi servetinden yaptırmış olsaydı elbette babasının adını okula verebilirdi.
Ancak ne yazık ki durum böyle değil. Para, Toplu Konut İdaresi’nin yani kamuya ait!
Bu arada ortaya çıkıyor ki Erdoğan Bayraktar’ın dayısının adı da Çorum’da bir parka verilmiş.
Doğrusunu isterseniz, bütün bunların Erdoğan’ın bilgisi ve talimatıyla olduğunu düşünmüyorum.
Böyle yapıyorlar ki Erdoğan o bölgelere sempati duysun, TOKİ yatırımlarının bir bölümünü oralara kaydırsın.
Bu tablo bize, Türkiye’nin nasıl yönetilmekte olduğunu gösteriyor aslında.
Keyfilik, “ben yaptım olduculuk”, kendini her şeyin üzerinde görme alışkanlığı! Bir demokraside olmaması gereken ne varsa oluyor!