Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Ezberlerin değişmesi gerekiyor

REFERANDUM sonuçlarının ortaya koyduğu en önemli gerçek, AKP’nin şu anda Türkiye’nin en büyük partisi olduğudur.

Önümüzdeki genel seçimlere şurada bir yıldan çok daha az bir süre kaldı. Ve muhalefet partileri bugünkü performanslarıyla, güçlü bir iktidar alternatifi yaratacak durumda değiller.

Seçim sistemimizin özellikleri de dikkate alınacak olursa, önümüzdeki dönemde de AKP’nin tek başına iktidarda olacağı bir seçim yaşayacağımızı söylemek, falcılık sayılmaz.

Demek ki muhalefetin yanlış yaptığı bir şeyler olmalı.

Neyin yanlış yapıldığı da çok açık: Belli ki bugünkü lider parti yönetici kadroları ve onların oluşturdukları politikalar, halkta karşılığını bulmuyor.

CHP Genel Başkanı’nı yeniledi ama partiye hâkim olan kadrolar değişmedi.

Genel Başkanı’nın söylediği her şey havada kalıyor, somut bir program ile desteklenmiyor.

Nutuk atarken vaatlerde bulunmak yetmiyor, bu vaatlerin nasıl gerçekleştirileceğinin de açıklıkla anlatılması gerekiyor ki insanlar CHP’ye oy verdiklerinde hayatlarında neyin, nasıl değişebileceğini anlasınlar.

CHP bu dokuz ayda bu yenilenmeyi yapabilir mi? Doğrusunu isterseniz kuşkuluyum. Çünkü parti, hâlâ aynı kliğin yönetiminde ve o klik bildiği tek şeyi yapıyor: Sadece konuşuyor!

MHP açısından sorun daha da ağır: Seçim kaybede kaybede yıpranmış bir lider var ve değiştirilebilmesi de kendisi gitmeyi istemediği sürece mümkün değil.

Bütün muhalefeti “ülkenin bölünmesive satılması” tehdidi üzerine kurmak belli ki halkta yeterli bir ilgi uyandırmıyor. İnsanlar günlük sorunları ile ilgili daha somut şeyler duymak istiyorlar, bunun nasıl çözümleneceğini duymak istiyorlar, duyamıyorlar.

MHP liderinin bağırmaktan sesi kısılmış, asık yüzlü portresi de büyük olasılıkla insanlarda geçmişin korkularını da besliyor olmalı.

Kısacası muhalefetin ezberini değiştirmesi gerekiyor. Sağlıklı bir demokrasi ve Başbakan’ın “tek adam olma hevesinin” kırılması için muhalefetin güçlenmesi gerek.

BDP, ‘oylarının’ değerini bilmeli

REFERANDUM sonuçlarının gösterdiği bir başka gerçek de BDP’nin kendi kitlesini temsil yeteneğinin artık tartışılmasının çok anlamlı olmadığıdır.

Boykot, Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları yerlerde etkili oldu. “Halk terörist örgütün baskısından korktu” açıklaması yeterli değil.
O vakit oy kullanmaya gidenlerin, nasıl olup da korkmadıklarını sorgulamak gerekiyor. Ama o bölgelerde de vatandaşların bir bölümü sandığa gidip, oylarını kullanabildiler.

Hükümet, Anayasa’yı değiştirmiş olmasından da güç alarak bir süredir unuttuğu ve içini bir türlü dolduramadığı “açılımı” gündeme getirecekse, bunu BDP’yi yok sayarak yapamayacağını görmeli.

BDP ciddiye alınması gereken bir temsil kabiliyetine sahip olduğunu kanıtlamış bulunuyor.

Elbette bu sonuçlardan BDP de kendi dersini çıkarmalı.

Ortaya çıkıyor ki demokratik temsil yeteneğini kullanabilmesi için terör örgütü ile arasına bir mesafe koymak zorunda.

Elbette PKK’nın bu parti üzerindeki etkisinin tümüyle bitirilebileceğini düşünmüyorum. Bu mümkün değil.

Ama şu mümkün: BDP, bu gücünü sorunun demokrasi içinde kalınarak çözümü için kullanmak zorundadır.

Oylarını aldıkları insanların çocukları dağlarda ölürken, elde ettikleri demokratik temsil yeteneğini “dağın” sözcüsü gibi kullanmaktan vazgeçmelidir.

Bunun bir hayalden ibaret olduğunu düşünenlerin sayısının hiç de az olmadığını biliyorum.

Ama bugün BDP’ye düşen sorumluluk demokratik açılımları sabote etmek değil, o açılımın içinde olmanın yollarını aramaktır.

Yeni bir referanduma hazır olalım

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, referandum gecesi yaptığı konuşmada “Burhan bey”e talimatını verdi: Yeni Anayasa için çalışmalara başlayın!

Şu anda bu yeni Anayasa’nın “uzlaşma” ile yapılacağı söyleniyor ama buna inanmak için insanın gerçekten saf olması gerek.

Başbakan, bunu ileride kurmayı üşündüğü “tek adam rejimi” için istiyor ve iş bu noktaya geldiğinde kimseyle uzlaşmaya yanaşmayacağını tahmin etmek için falcı olmaya da gerek yok.

Bunu ön yargı ile değil, son Anayasa değişiklikleri sırasındaki “uzlaşma arayışlarındaki samimiyetin derecesine” bakarak söylüyorum.

Başbakan, bir kez daha böylesine güçlü olarak TBMM’ye giremeyebileceğini hesaba katarak, bu işi referandum ile de olsa bu dönemde çözmek isteyecektir. Bu konuda son derece kararlı olduğu açıkça görülüyor.

Yani önümüzdeki genel seçimlerden hemen önce ya da büyük olasılıkla genel seçimler sırasında referandum için bir kez daha oy kullanacağız gibi geliyor bana.

Genel seçim sandığının yanında bir de “yeni Anayasa için” referandum sandığı olursa, kendisinin kazançlı çıkacağını herhalde Başbakan hepimizden daha iyi hesaplıyordur!