Ayakta yolcu yasağı kalkmasaydı
ARAYA referandum ile ilgili değerlendirme yazılarım girince doğrusunu isterseniz ondan daha çok önemsediğim bir konuyu yazmak bugüne kaldı.
Bunu söylemiş olmama bazı okuyucular şaşırıp kızabilirler.
Ama kızmasınlar. Referandumun Türkiye’nin başına açabileceği dertleri zaman içinde çözümleyebilmek mümkün ama kaybedilmiş insanları geriye getirmek mümkün değil.
Hatırlayacaksınız, bu köşede İstanbul’daki minibüsçü eylemi ile ilgili bir yazı yazmıştım.
Minibüslerin ayakta yolcu almaları yasaklanmış, minibüsçüler isyan edince de İstanbul’da minibüslerin yedi yolcuya kadar ayakta yolcu almalarına izin verilmişti.
TBMM’de de eskiden her fazla yolcu başına kesilen trafik cezası kaldırılmış, ayakta kaç yolcu olursa olsun tek bir ceza kesilmesi kabul edilmişti.
İstanbul Başakşehir’de geçenlerde meydana gelen minibüs kazasında 13 kişi öldü.
Gazetelere yansıyan haberlerden minibüste 20 kişinin bulunduğunu öğrendik.
Yani minibüste ayakta yolcu vardı ve ölenlerin büyük bölümü de o ayaktaki yolcular arasından çıkmış olmalı.
Kaza sonrası fotoğraflarda yola saçılmış cansız bedenler bunu düşündürüyor. Kazada savruldular ve yola fırladılar, ölümcül yaraları da büyük olasılıkla o sırada aldılar.
İstanbul Trafik Müdürlüğü’nün ayakta yolcu alanlara ceza yazma kararı bir eylem yüzünden geri alınmamış olsa, bir ihtimal o kişilerin bir bölümü bugün aramızda olacaktı.
İstanbul Valisi, minibüsçülerin eyleminde pes etmeyip, Trafik Müdürlüğü’nün kararının arkasında dursaydı farklı olurdu diye düşünüyorum. Vali Bey ne düşünüyor acaba?
AB’ye desteğin gerilemesi ‘eksen kaymasından’
ABD’nin önde gelen düşünce kuruluşlarından German Marshall Fund’un raporunun kısa özetini, bir uluslararası toplantı için Brezilya’ya gelirken uçakta okudum.
Her yıl yayımlanan Atlantik Ötesi Eğilimler Raporu’nda bu yıl Türkiye ile ilgili olarak yapılan tespitlere dikkatinizi çekmek istiyorum:
1- Araştırma Türk halkının Avrupa Birliği üyeliğine desteğinin gerilediğini gösteriyor. AB üyeliğinin olumlu olacağını düşünenlerin oranı yüzde 38’e gerilerken, 2004 yılındaki araştırmada bu oran yüzde 70’ti.
2- Türkiye’nin, Ortadoğu ülkeleriyle işbirliği yapması gerektiğini düşünenlerin oranı iki katına çıkarak yüzde 20’ye yükseldi. ABD ile ortaklık kurulması gerektiğini düşünenlerin oranı ise yüzde 6’da kaldı. Türkiye ayrıca, anketin yapıldığı yerler içinde İran’ın nükleer silah sahibi olmasından en az endişe duyan ülke oldu. Türk halkının yalnızca yüzde 40’ı İran’ın nükleer silaha sahip olmasından endişe ediyor.
Bunun neden olduğu çok açık: Hükümet, AB’ye üyelik meselesini laf olsun, testi dolsun kabilinden yürütüyor. AB raporlarına da açıkça yansıyan şey bu konudaki “heyecanın” düştüğü değil miydi zaten?
“Eksen kayması” dediğimiz şey de zaten bundan başka bir şey değil.
Halkın, AB’ye katılım konusundaki heyecanını destekleyip büyütecek şey hükümetin bu konuda atacağı ileri adımlar olabilirdi. O adımlar atılmayıp tam tersine gözler Ortadoğu’ya döndüğü için bu sonuç ile karşılaşmamız çok normal.
Merak ettiğim konu, bu tablonun “AKP destekçisi liberaller” tarafından nasıl yorumlanacağı.
Bekleyip görelim bakalım neler yazacaklar.
Başbakan, ‘başkan’ olmuş bile!
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın hayalinde tek adam yönetimine izin verecek “Başkanlık Sistemi” var. Bunu biliyoruz ve zaten yeni Anayasa çalışması da bu eksek üzerinde şekillenecek. Seçimlere kadar gündemimizi işgal edecek.
Öte yandan şöyle bir durum da var: Başbakan, zaten başkanlık sisteminin başkanı gibi davranıyor!
KPSS’de soruların çalınması ile ilgili iddiaların ardından yaşanan gelişmelere daha önce bu köşede dikkat çekmiştim.
Başbakan, MİT’e konunun araştırılıp dosyanın kendisine getirilmesi talimatını vermişti, hatırlayacaksınız.
Emniyet de bu konuda MİT’e yardım ediyor, bunu da gazetelerden öğrenmiştik.
Referandumun hemen ertesinde YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a gitti ve konuyla ilgili olarak açılan soruşturmada gelinen aşamayı kendisine aktardı.
Yine biliyoruz ki bu konuyla ilgili Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın açtığı bir soruşturma var.
Konuyla ilgili olarak kim, hangi bilgiye sahipse bunu paylaşacağı merci orası olmalı. Zaten soruşturmanın hazırlık aşaması da gizli ve bu gizlilik Başbakan da olsanız bütün Türk vatandaşlarını bağlıyor.
Ama böyle bir soruşturma yokmuş gibi bütün bilgilerin önce Başbakan’a iletilmesindeki gariplik dikkat çekmeli.
Savcılık, ellerindeki soruşturma bilgilerini savcıya vermek yerine Başbakan ile paylaşan kamu görevlileri hakkında ne düşünüyor, merak ediyorum.