Farklı bir yol aramanın zamanıdır!
BİRAZ abartmış olabilirim ama kendimi bildim bileli bu aylarda hep aynı şeyi izliyorum:
ABD Kongresi, Ermeni soykırımı tasarısını onaylayacak mı, onaylamayacak mı?
Ve bu seneye kadar hep aynı şey oldu: Kongre’ye sunulan tasarılar, ABD yönetimince engellendi. ABD Başkanları, 24 Nisan mesajında “soykırımdan” söz etmediler.
Ve bu durum da Türkiye’de sevinmemize neden oldu, hükümetlerin bir dış politika başarısı olarak sunuldu.
ABD başkanlarının konuşmalarında “soykırımdan bahsetmemelerini” ama dolaylı olarak bunu ima etmelerini kabul eder olduk.
Ve daha da kötüsü bu hep “Türkiye-ABD ilişkileri zedelenir” gerekçesi ile gerçekleşti.
Sadece bu bile soykırım iddiasının ABD tarafından “tartışılmaz bir gerçek” olarak kabul edildiğini gösteriyor oysa.
“Soykırım var ama şimdi bunu kabul edersek Türklerle ilişkimiz bozulur” gibi bir durum!
Dün Gündüz Aktan, Radikal’deki köşesinde bu sorunu kökünden çözmek için uluslararası hukuk yoluna gitmemiz gerektiğini anlatıyordu.
Ben de şuna inanırım: Bir sorunu çözmek için hep aynı yolu kullanıyorsanız ve sorun bir türlü çözülmüyorsa, yapılması gereken şey yolu değiştirmektir.
Her yıl bu aylarda ABD’ye gidip kapı kapı dolaşarak bu sorunu çözemediğimize göre, farklı şeyler söyleyenlere kulak vermenin zamanıdır diye düşünüyorum.
Aynaya bakınca kimi görürsünüz?
YUNANİSTAN ile Türkiye’nin bir elmanın iki yarısı gibi birbirine benzediğinin yeni bir örneğini daha yaşadık.
Yunanistan Dışişleri Bakanı Dora Bakoyanni’nin Batı Trakya’da yaptığı gezi bu açıdan unutulmayacak bir gezi oldu.
Biliyorsunuz Türkiye’de, dini Müslüman olmayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının işleri ile Türk Dışişleri ilgileniyor. Yunanistan’da da tam tersi!
Her iki ülke de kendi azınlıklarına eziyet ederek, karşısındakinin canını yaktığını zannediyor ama aslında cezalandırılanlar her ülkenin kendi vatandaşları. Vergi veren, askerlik yapan, seçimlerde oy kullanan vatandaşları.
Dora Bakoyanni, son gezisinde Türk azınlıkların gasp edilen hakları ile ilgili bir paket açıkladı.
Açıklanan paketin neden yetersiz olduğuna daha sonra döneceğim.
Ama bugün şunu söyleyeyim: Türk Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Levent Bilman da benimle aynı fikirde! Bakın neler diyor:
– Batı Trakya vakıflarına, diğer Yunan vakıflarıyla eşit muamele yapılması.
– El konulan vakıf mallarının iade edilmesi.
– Vakıfların yönetiminde azınlık iradesini yansıtacak düzenlemeler yapılması.
– Seçilmiş müftülerin azınlık vakıfları üzerindeki yetkilerinin yeniden tesisi.
Yunanistan’daki azınlıkların sorunları, Türkiye’deki azınlıkların sorunlarına ne kadar da benziyor!
Sabah’ın iki ’Yavuz’u!
SABAH’ın “balon manşetlerinden” sonra “Okur Temsilcisi” ne yazacak diye merak ediyordum.
Pazartesi günü baktım, bu konuda tek satır yok.
Salıyı bekledim, “O kadar çok ki belki de hepsini sığdıramadı, ertesi güne bıraktı” diye düşünmüştüm. Dün de bir şey yoktu.
İki olasılık var: Ya okuyucu şikáyetlerinden e-posta kutusu kilitlendi ve bu nedenle şikáyetler kendisine ulaşmadı. Ya da Sabah’a gidene bir haller oluyor, eski yazdıklarını unutuyor! Ki sanırım bu ikincisi daha doğru bir tahmin.
Eski günlerini unutan öteki “Yavuz” ise Yavuz Donat.
Yavuz Ağabey, internet dedikodularından yola çıkarak cumartesi günü yayımlanan “Başın öne eğilmesin” yazısını, “Keşke Necati Doğru, hükümet baskısıyla Sabah’taki köşesinden atıldığında yazsaydı” diye düşündüm.
Yavuz Donat, 28 Şubat andıçlarıyla köşeleri ellerinden alınanları da görmemişti. Acaba bunun nedeni o zaman başını öne eğip, yere bakıyor olması mıydı?