Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Görev yargıçlara düşüyor

BAŞBAKAN Yardımcısı Cemil Çiçek, Adalet Bakanı olduğu dönemde telefonlarının dinlendiğinden kuşkulanmış, ancak “Siyasi tartışmalara yol açmasın” diye düşünerek, bu durumdan şikâyetçi olmamış.

Bununla ilgili haberi okurken “Keşke bu fırsatı kaçırmasaymışız” diye düşündüm.

 

Haberleşmenin gizliliğini ihlal edenlerin, yasadaki şartlara uymadan “mahkeme kararıyla da olsa” telefon dinleyenlerin, bunu hangi amaçla ve kim için yaptığının bir önemi yoktur.


Bunu yapanların hükümet karşıtı ya da yandaşı olması bir şeyi değiştirmez.

Temel bir özgürlüğün ihlalini kim yapıyorsa ona karşı çıkmak demokrat olmanın asgari gereklerinden biridir.

Adalet Bakanlığı görevinde bulunan bir siyasetçiden beklememiz gereken şey, vatandaşların temel özgürlüklerinin korunması konusunda tavizsiz olmasıdır.

Çiçek, o tarihte bunun üzerine gitme cesaretini gösterebilmiş olsaydı, bugünkü tartışmaları o tarihte yapacak ve bu sorunun çözümü için harekete geçilebilecekti.

Siyasetçilerin yapamadığını yapmak, bağımsız yargıya düşüyor şimdi.

Bu sorunu çözebilmek, cezaların artırılmasından daha çok yargıçların telefon dinleme kararlarını verirken ince eleyip sık dokumalarından geçiyor.

Telefon dinlemenin, iletişimi takip etmenin, bir suçu takip ederken en son başvurulacak şey olduğunu savcılara ve güvenlik güçlerine öğretmek onların işidir.


Eldeki mevzuat, savcılar ve yargıçlar tarafından yeterince ciddiye alınmış olsaydı, bugünkü tartışmanın onda birini bile yapmıyor olurduk.

 

Tutuklama cezalandırmaya dönüştü

CUMHURİYET Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay 259 günlük tutukluluktan sonra dün mahkemede ilk kez savunma yapabildi.

Mustafa Balbay gibi uzun süre tutuklu kaldığı halde mahkeme önünde savunma yapabilmek için bu kadar uzun süre bekleyenlerin sayısı küçümsenecek gibi değil.

Bunun nedeni, yasalarımızdaki “tutuklanmayı düzenleyen” kanun maddelerinin geniş yorumudur.

Balbay’ın yargılandığı davada iddia edilen suç ile ilgili bütün deliller toplanmış bulunuyor.

Evinde, işyerinde aramalar yapıldı, her şeyine el konuldu, telefonları dinlendi vs.

Bu saatten sonra Balbay’ın dışarı çıktığında delilleri karartması söz konusu değil. Eğer hâlâ karartılabilecek deliller varsa, o zaman da soruşturmanın yeteri kadar ciddi yapılmadığını düşünmemiz gerekiyor.

Balbay’ın kaçma tehlikesi de yok.

Eğer böyle bir tehlike var olsaydı, ilk gözaltına alınmasından sonra bunu yapmış olurdu.

Yani neresinden bakarsanız bakın, yurtdışına çıkışına kısıtlama konularak yargılamanın tutuksuz devam ediyor olması gerekiyor.

 

Bu yapılmıyor çünkü yasalara aykırı olarak tutuklama, bir tür cezalandırma işlemine dönüşmüş bulunuyor.

Bu sadece Ergenekon davası için geçerli bir durum değil. Şu anda Türkiye cezaevlerindeki “tutuklu” sayısı, “mahkûm” sayısının çok üzerinde!

Bu normal bir hukuk devletinde görülebilecek bir tablo değildir!

 

Hükümete karşıysan darbecisin!

İSTANBUL Barosu’nun düzenlediği “Yargıya ve ülkene sahip çık” yürüyüşü sırasında Taksim’de bir otele asılan pankartta şu yazılıydı:

“Darbeci Baro, Taksim’e hoş geldin!”

Bu dönemin modası da bu!

Yargının bağımsızlığından, kişisel özgürlüklerin devlet tarafından tehdit edilmesine karşı çıkmaktan ve genel olarak AKP hükümetine muhalefetten söz ediyorsanız böyle suçlanmaya hazır olmalısınız: Darbeci!

Ne söylediğinizin, onu neden söylediğinizin hiçbir anlamı yok. AKP hükümetine karşıysan darbecisin, AKP hükümetinin yaptığı her işi alkışlıyorsan “demokrat”!

En temel demokratik haklardan biri sayılması gereken toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemek de aynı yere çıkıyor.

Demokratik hakların kullanımının, böylesine bir psikolojik terör ile sindirilmesindeki amaç sinsice gerçekleştirilmeye çalışılan bir sivil darbenin direnişle karşılaşmamasını sağlamak.

Ortaya çıktı ki temel bir anayasal hak olan “iletişimin özgürlüğü” konusu açıkça çiğneniyor.

Çiğneyenler ve bunu hükümetten aldıkları cesaretle fütursuzca yapanlar, bizzat o yasaları korumak ve uygulamakla görevli olanlar.

Bunu protesto etmeyeceksek, neyi protesto edeceğiz?