Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Ölümlerin siyasi sorumluluğu kimde?

ÖNCEKİ gün açıklanan rakamlara göre “domuz gribinden” ölenlerin sayısı 73’e ulaşmıştı.

Ölümler biriktirilip topluca açıklandığı için bu yazı yazılırken 100’ü bulup bulmadığını bilemiyorduk.

Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın açıklamasına göre ölenlerin yüzde 60’ı risk grubunda sayılmayan sağlıklı insanlardı.

Bakan, risk grubunda oldukları açıklanan kişilerin mutlaka aşı olmalarını öneriyor ancak vatandaşların aşılanmaya sıcak bakmadıkları, aşılanan insan sayısının hâlâ beklenen düzeyde olmadığı görülüyor.


Bunun en temelinde iki neden yatıyor:

1- Başbakan, televizyonlardan ve gazetelerden yayımlanan konuşmasında “Aşı olmayacağım” dedi, sadece bunu demekle kalmadı, Bakan’ı da azarlar gibi konuştu, bakanına olan güveni sarstı. “Başbakan bile aşılanmak istemiyorsa biz neden aşılanalım” düşüncesine zemin yarattı.

2- Başbakan, yine televizyon ve gazetelerde yayımlanan bir başka konuşmasında ithal edilen aşının içinde “zararlı maddeler olduğunu” ima etti, “ABD’deki aşıda bunlar yok” dedi, vatandaşın aşıya olan güvenini sarstı!


Ve elbette bir üçüncü neden de var: Bakanlık, ithal edilen aşı üzerindeki tartışmalar ile ilgili vatandaşı yeterince tatmin edecek açıklamalar yapmakta yetersiz kaldı. Aşılanmanın, ölümleri önlemek için gerekli olduğunu anlatamadı.


Medeni bir memlekette bütün bunlardan “siyasi bir sonuç” çıkar
.


Bizde ise beyler koltuklarını ısıtmaya devam ederler. Onlar koltuklarında otururken, ölenler öldüğüyle kalır, kalan sağlar bizim olur. Seçim vakti geldiğinde de kimse bu ölümlerdeki “siyasi sorumluluğu” hatırlamaz bile!

 

Başsavcı, vatandaşlar adına takip etmeli

 

ADALET Bakanı Sadullah Ergin, gazete yöneticilerine yaptığı açıklamada İstanbul Başsavcısı Aykut Cengiz Engin’e yönelik olarak gerçekleştirilen telefon dinlemesinin Adalet Bakanlığı müfettişlerince istendiğini söyledi.

Dinleme sürecini başsavcı ile ilgili “tesadüfİ deliller” bulan Ergenekon Savcıları tarafından başlatıldığını da açıkladı.


İnceleme sonunda da kovuşturmaya gerek görülmemiş.


Ama biliyoruz ki başsavcı da dinlendiğini bizler gibi gazete haberlerinden öğrendi.


Dinleme kararını alan ve uygulayan savcıların görevlerini yasa ve yönetmeliğe uygun olarak yapmadıklarının bundan daha iyi kanıtı olabilir mi?

“Yasadışı dinleme” dediğimiz şey de esasen, savcıların kanun ve yönetmelikleri takmayıp, kayıtları imha etmemeleri ile ortaya çıkıyor.


Dava açılmıyor ama kurallara uyulmadığı için kayıtlar imha edilmiyor, ileride kullanılmak üzere bir yerlerde saklanıyor.


Yasada yapılacak yeni düzenlemede, kayıtların imhası ve dinlenen kişiye durumun 15 gün içinde bildirilmesi kuralına uymayanlar ile ilgili ağır cezalar da getirilmeli ki yasadışı dinleme ile etkin bir mücadele olanağı sağlanabilsin.


Başsavcı kendi başına gelen işi kişisel bir mesele olarak almayıp, biz vatandaşlar adına da takip etmeli ki yasalara uymamayı alışkanlık haline getiren savcılara iyi bir hukuk dersi verilebilsin.

 

Bir idealisti kaybettik

 

RESİM koleksiyoncusu Nahit Kabakçı’yı ortak zevkimiz resim nedeniyle tanımıştım.


Tutkusu sınır tanımayan, çok ilginç bir kişilikti.


Resim toplamaya müteahhitlik işleri için gittiği Türki cumhuriyetlerde başlamış, Türkiye’de de bunu sürdürmüştü.


Ben tanıdığımda bütün işlerini bırakmış, kendisini sadece tutkunu olduğu resme adamıştı.


Bir büyük hayali vardı: Türk ressamlarının en önemli eserlerini toplamak ve kızının adını verdiği “Hüma Kabakçı Koleksiyonu”nu dünyanın önemli merkezlerinde sergileyerek, Batı’daki Türk algısını değiştirmek!


Yeni açılacak bir Kültür Merkezi’nde gelecek yıl için planladığı serginin ön hazırlıkları için birlikte Selanik’e de gitmiştik.


Berlin, Paris, Londra
gibi kentlerde de ciddi bir hazırlık içindeydi, oraların en önemli müzeleri ve resim eleştirmenleriyle görüşmeleri sürüyordu.


Nahit Kabakçı’yı dün yine resim peşinde koşmak için gittiği Bakü’de havaalanında geçirdiği bir kalp krizi sonucunda kaybettik
.


Adı gazetelere fazla yansımamış bir idealistin ölümünden haberiniz olsun istedim.


Çok sevdiği kızı Hüma’nın, Nahit’in rüyasını günün birinde gerçekleştireceğini biliyorum.


Hüma’nın, sevenlerinin, yakınlarının başı sağ olsun, Allah rahmet eylesin