Güvenliği sağlamak hükümetin işidir
BU ülkede 45 gün sonra bir referandum yapılacak. Önemli bir konu oylanacak. Hükümet sözcülerine bakarsanız bu demokrasimizin gelişmesi ve güçlenmesi için gerekiyor.
Ve bu ülkede, bir siyasi partinin genel başkanı ve milletvekilleri bir ilin, bir ilçesine gidemiyorlar.
Vali “güvenlik gerekçesiyle” izin vermiyor, polis de mecburen valinin emrini uyguluyor, konvoyu il sınırından geri çeviriyor.
Bunun normal bir durum olduğunu söyleyebilir misiniz?
Serbestçe siyasi faaliyetin yapılamadığı bir ülkede yapılacak referandumun halkın gerçek niyetini (sonuç ne çıkarsa çıksın) yansıttığını iddia edebilir misiniz?
Bir ilde güvenliğin sağlanması kimin sorumluluğundadır?
Varsa provokatörleri ortaya çıkarmak, yakalamak, gerilimin olduğu kentlerde ortamı yumuşatmak kimin işidir?
Hiç kuşku yok ki demokratik bir ülkede bu tür işler hükümetin görevidir.
Devletin bütün olanaklarını kullanıp, kentleri, kasabaları, köyleri güvenilir ve yaşanabilir hale getirmekten hükümet sorumludur.
İstihbarat kurumları, polis, asker emirlerinde! TBMM’de istedikleri yasaları kimseye danışmalarına gerek kalmadan çıkarabilmek gücüne sahipler. İşte bakın, referanduma da zaten bu nedenle gitmiyor muyuz?
Meydanlarda esip savurmak kolay! Makam arabalarıyla, devletin olanaklarıyla kent kent, ülke ülke gezmek de kolay.
Ama hükümetler zor işleri yapmak için vardırlar. AKP artık muhalefette değil, iktidarda olduğunu hatırlayıp bu işi çözmek zorundadır.
Öyle bir söz söyledi ki
BDP Siirt Milletvekili Osman Özçelik, İnegöl ve Dörtyol’daki olayları değerlendirirken “İnegöl’de yurdundan sürülmüş Kürt esnafa sivil faşistlerce saldırılar düzenleniyor” dedi.
“Demek ki bir arada yaşamak istemiyorsunuz. Bir arada yaşamak istemiyorsanız biz de artık çok fazla ısrarcı olmayacağız” diye de ekledi.
Bu sözlerin bir tek anlamı var: BDP de bu gerilimin sürmesinden, Türkiye’de bir Kürt-Türk çatışması varmış da artık birlikte yaşayamaz hale gelmişler gibi bir görüntü yaratılmasından siyasi yarar sağlamak peşinde!
İnegöl’deki Kürtlerin, “yurtlarından sürüldükleri” nereden çıkıyor? Bir tehcir mi oldu da biz hatırlamıyoruz? Yoksa kendi vatanlarında özgürce başka kentlere göç edip yerleşme, iş bulma, iş kurma hakkına sahip eşit vatandaşlar mı?
Bu nasıl bir söz?
“Birlikte yaşamak konusunda artık fazla ısrarcı olmayacağız” demek de ne oluyor?
Bir Türk “Bunu konuşalım” dediğinde faşist oluyorsa, bir Kürt bunu söylediğinde ne oluyor?
Bu bir şantaj mı?
Ortada sorunun demokratik çözümünden yana önemli bir mutabakat varken sorunun bu boyutlara gelmesinde PKK’nın elde silahla yürüttüğü politikanın rolünü unutmayalım.
Türkler ile Kürtler elbette bu ülkede bir arada yaşayacaklar.
BDP bunu gerçekten istiyor mu?
PKK azgınlığını dizginlemek için hiçbir şey yapmayanların şimdi mağdur pozuyla konuşmalarının hiçbir değeri yoktur.
BDP çözümün bir parçası mı olacak, yoksa sorunun ta kendisi mi olacak, önce buna karar vermeli.
Bu İngilizcede nasıl söyleniyor?
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, İngiltere Başbakanı Cameron’un ziyareti sırasında, Türkiye’nin BM’deki İran yaptırımlarında neden “hayır” oyu verdiğini şöyle açıkladı:
“Tükürdüğümüzü yalayamazdık!”
Bu sözleri İngiliz Başbakan’a nasıl çevirdiler, merak ettim.
Merakımı yenemedim, hem diplomasiyi, hem de İngilizceyi iyi bilen Sedat Ergin’e sordum. O da düzgün bir çeviri yapmayı başaramadı. Titiz bir insan olduğu için eminim ki hâlâ üzerinde çalışıyordur!
Şuna da eminim: İngiliz diplomatlar da hâlâ bu sözlerin ne anlama geldiği üzerinde kafa patlatıyordur, kriptonun biri gelip, diğeri gidiyordur. Danışmanları Başbakan’ı bu konuda da uyarmalı.
Diplomatik ilişkilerde söylenen her bir sözün bir anlamı ve değeri olmalıdır ve vardır da.
Diplomatların bir sayfalık bir bildiriyi bile kaleme almak için ne kadar çalıştıklarını, her bir kelime üzerinde nasıl tartıştıklarını Başbakan’a anlatmak gerek.
Başbakan’ın bu tür sözlerine bizler alışkınız. Bulduğu her mikrofonun önünde ileri geri konuştuğunu, bazen argo kelimeler de kullandığını biliyoruz ve kulaklarımızı tıkıyoruz.
Ama diplomatik ilişkilerde biraz daha özenli davranması gerekiyor.