Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Hazreti Muhammed bu görüntüden hoşnut kalır mı?

DANİMARKA’da bir gazetede yayımlanan karikatürleri protesto etmek için yapılan gösteriler giderek şiddet dozu artan bir terör dalgasına dönüşüyor.

Dün bu yazıyı yazdığım saate kadar karikatür protestolarında ölen Müslümanların sayısı 50’yi geçmişti. Bu konuda okuduğum son haber ise Mısır’da bir köyde Hıristiyanlarla Müslümanlar arasında çıkan çatışmada 11 kişinin yaralandığı ile ilgiliydi.

Bu tablonun akıl ve mantıkla bir ilişkisi olmadığı çok açık.

Önceki gün Anadolu’nun büyük kentlerinden birinin AKP’li Büyükşehir Belediye Başkanı ile sohbet ederken konu bu protestolara da geldi. Özel bir sohbet olduğu için ismini yazamayacağım bu siyasetçi şunları söyledi: “Öğrencilik yıllarımdan beri muhafazakár siyasetin içindeyim. Ülkemizin değişik yerlerindeki protesto gösterilerinde ön saflarda olan kişilerin kılık-kıyafetlerine ve davranışlarına bakınca bu tip insanları daha önce hiç görmediğimi rahatlıkla söyleyebiliyorum. Sanki birileri özellikle provokasyon için bu garip kılıklı kişileri kentlerin meydanlarına sürüyor gibi geliyor bana.”

Bir yakın akrabam da dün bana bir metin faksladı. 1995 yılında ölen Mehmet Oruç isimli bir din bilgininin kendisine şahsen dikte ettirdiği nottu bu. Bir yerinde şöyle deniliyor: “Kendisine tapanların, kendisine koşanların birbirlerine kinle bakmaları Allah’ı hoşnut etmez. Peygamberleri de sevindirmez. Onlar böyle tavırlardan hoşnut olacak varlıklar değillerdir.”

Hazreti Muhammed’in de, bugün kendisi adına yapılan protesto gösterilerinin aldığı bu görüntüden hoşnut olamayacağını düşünüyorum.

Bir tane aklı başında din bilgini ortaya çıkıp da Müslümanlara bunu anlatmak ihtiyacını neden duymuyor? Neden insanlara yaptıklarının yanlış olduğu anlatılmıyor da üç tane karikatür bahane edilerek toplumlar arasında düşmanlık tohumlarının yeşerip, boy atmasına izin veriliyor?

Danimarka Başbakanı Rasmussen başından beri bu krizi doğru dürüst yönetemediği için eleştiriliyor. Peki şimdi ortaya çıkan ve dünyadaki tüm Müslümanlara zararı olduğu çok açık bu tabloya bakınca Müslüman din adamlarının bu krizi doğru dürüst yönetebildiklerini düşünüyor musunuz?

Yargılanan Gamze Özçelik’in özel yaşamı değil!

GAMZE Özçelik-Gökhan Demirkol davası vesilesiyle Gamze Özçelik ile nişanlısının “fantezi dünyası” da gündeme getirildi.

Önceki akşam televizyon kanallarından birçoğunda bu “fantezinin” nasıl bir şey olduğunu izledik. Meğerse bir davette çekilen görüntülerden söz ediliyormuş. Konunun bu kısmı benim işim değil, mahkeme elbette en doğru kararı verecektir.

Benim dikkat çekmek istediğim konu bu fotoğrafların televizyonlarda yayınlanış şekli.

“Az sonra” anonslarıyla desteklenen bir merak uyandırma ve sansasyon yaratma çabası, sanki ortada saklanması-gizlenmesi gereken bir durum varmış da o ortaya çıkarılmış gibi bir hava yaratıyor.

Televizyonun istendiğinde nasıl kötüye kullanılabileceğinin çok çarpıcı bir örneği ortaya çıkıyor. Neredeyse herkesin cebinde olan bir kamerayla bir davette dolaşıp görüntüler çekerek ve bu tür anonslarla da destekleyerek ortada garip bir durum varmış izlenimi yaratmak çok kolay çünkü. Öte yandan kamuoyunda bu yolla Gamze Özçelik’in özel yaşamı hakkında bir kuşku yaratılmaya da çalışılıyor gibi.

Oysa yargılanan Gamze Özçelik’in özel yaşamı değil. Dava konusu olan suç, özel yaşama ait görüntülerin cep telefonu yoluyla yayılması ve tecavüz iddiası ki zanlı da bu nedenle yargılanıyor. Suçlu olup olmadığına karar vermek de bizlerin değil, mahkemenin işi.

Televizyon yayınlarından ortaya çıkan bir durum da şu: Sanki çiftlerin “fantezi”lere sahip olmaları ayıp bir şeymiş gibi sunuluyor. Hayır, bu da ayıp değil. Çiftlerin özel yaşamları sadece kendilerini ilgilendiriyor ve kimsenin o özel alana bir röntgenci gibi girmeye hakkı yok.

Hayali abonelere veda!

GAZETE
ve dergilerin tiraj rakamlarının sağlıklı olarak bilinmesi hem okuyucular hem de reklam veren şirketler ve reklam ajansları açısından önem taşıyor.

Türkiye’de yakın zamana kadar bu tiraj bilgileri iki büyük dağıtım kuruluşu tarafından açıklanıyordu. Zaman zaman tartışmalara yol açan bu durumu ortadan kaldırmak için yayıncılar, dağıtım şirketleri, Reklamverenler Derneği ve Reklamcılar Derneği ortak bir kuruluş oluşturdular. Gelişmiş ülkelerde gazete-dergi tirajlarını denetleyen IFABC’nin Türkiye temsilcisi olan bu oluşum ABC Türkiye adıyla anılıyor.

ABC Türkiye’nin kurulup, faaliyete geçtiğini duyuran ilanlar bir süredir gazete ve dergilerde yayımlanıyor. İlanın altında da bu bağımsız kuruluşun, tirajları denetlemesini kabul eden gazete ve dergilerin isimleri yazılı.

Dikkat ettim bağımsız denetime razı gelen gazete ve dergiler arasında bir tek tane bile “İslamcı” gazete yok.

Şişirilmiş abone rakamlarıyla bayi satışlarının neredeyse on-on beş misli üzerinde satış yaptığını iddia eden bu gazeteler, iş tirajların bağımsız bir kuruluş tarafından denetlenmesine gelince ortadan yok olmuşlar.Çünkü ABC Türkiye, tiraj kavramının “sadece bedeli mukabili net satış” olarak tanımlanması esasına dayalı bir denetim yapıyor. Toplam satışın yüzde beşinin üzerindeki toplu abonelikleri kabul etmiyor. Yüzde elli üzerindeki indirimle yapılan satışları da saymıyor.

Böyle olunca da dükkánlara, evlere bedava olarak dağıtılan gazete ve dergilerin tirajlarını “abone gibi” göstermelerine olanak kalmıyor.

Öyle görünüyor ki “şeffaflık” bir kez daha kazanıyor!