Her şey sanat için!
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın neden bu kadar sinirli olduğunu merak ediyordum, dün kendi ağzından yanıtımı aldım.
Meğerse “numara” yapıyormuş, böyle sinirli sinirli konuşup, bağırıp çağırmasının nedeni “hitabet sanatının bir gereği” imiş!
Bunu siz de kullanabilirsiniz. İstediğinize bağırıp, çağırın, bir şey derlerse “Hitabet sanatı yapıyorum, anlayamadın mı” diye yanıt verirsiniz!
Başbakan’ın iki gündür “medyayı” diline dolamasının nedeni de herhalde yine bu “hitabet sanatı” olmalı.
Ülkede yolsuzluk almış başını giderken, rüşvet bahşiş denilerek küçümsenirken, esnaf siftah yapmadan akşamı getirirken, borsadan 1 milyar dolar bir ayda uçup giderken söyleyebilecek şey bulamamış olmasından kaynaklanıyor sanırım bu durum.
Bir tür “maymuna bak” durumu.
Altı yıldır tek başına iktidarda ama hálá ağzında laf geveliyor. Medya ile ilgili söyledikleri doğruysa ve bugüne kadar bunu bildiği halde kımıldamıyorsa o koltukta neden oturuyor?
Bazı Amerikan polisiye filmlerinde görüyorum. Kötü niyetli polisler, hoşlanmadıkları tipleri içeri tıkmak için eşyalarının arasına uyuşturucu vs saklıyor ve sonra aramada tesadüfen buluyormuş gibi yapıyorlar.
Böyle bir şeyle karşılaşırsam da hiç şaşırmayacağım.
Çünkü Başbakan ne yapıyorsa “sanat için” yapıyor!
Cevap hep büyük bir sessizlik oluyor
CHP İzmir Milletvekili Ahmet Ersin, TBMM Başkanı Köksal Toptan’ın yanıtlaması için bir soru önergesi verdi.
TBMM iç tüzüğü, yazılı soru önergelerinin 15 gün içinde ilgili bakan tarafından yanıtlanmasını emrettiğini hatırlatıyor ve Başbakan’ın Anayasa ve İç Tüzük ihlali yaptığını vurguluyor.
Ersin’in Başbakan’a verdiği yazılı soru önergesinin üzerinden 50 gün geçtiği halde bir yanıt gelmemiş çünkü.
Kolayca tahmin edebileceğiniz gibi bu soru önergesi Suudi Kralı’nın armağanları ile ilgili.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın eşlerine verilen hediyelerin akıbetleri soruluyor ve tabii ki sorular yanıtsız kalıyor.
Dün merak ettim eski yazılarıma baktım. Suudi Kralı Abdullah, hediyeleri verip ülkesine döneli dün dört ay oldu!
Ben ilk kez 18 Aralık 2007 günü Suudi Kralı’nın Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın eşlerine armağan ettiği değerli mücevherler iddiasını dile getirmişim. Demek ki onun üzerinden de üç ay geçmiş.
Bu üç ay içinde bu konuyla ilgili yanıt bekleyen 21 yazı yazmışım. Bu da 22. yazı oluyor.
Yanıt “hitabet sanatının” içine bile sığmıyor çünkü şundan ibaret: Tıssssssssssssssssss!
Bu vesileyle yine sorayım: Suudi Kralı’nın Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın eşlerine verdiği armağan mücevherlerin değeri nedir? Nasıl bir işlem yapıldı? Yasada belirtilen prosedüre uyuldu mu?
CHP’yi neden eleştiriyorum?
BİR okuyucum gönderdiği e-postada soruyor: “CHP’yi eleştiriyorsunuz ama TBMM’deki sayısı belli, ne yapabilirdi ki?”
Ben de zaten bugün bu konuya değinmek istiyorum.
CHP’nin en temel sorunu ülkenin siyasi gündemini sadece izlemekle yetiniyor olması. İktidar partisi kendine göre bir gündem belirliyor ve CHP bunun peşine takılıp gidiyor.
İleride iktidara gelmeyi planlayan bir muhalefet partisi ülkenin siyasi gündeminin belirlenmesinde ön alamazsa, CHP gibi olur.
Sadece tepki gösterir, bu da negatif bir tutumdur ve seçmen de bu tür negatif-anti tutumlardan hoşlanmaz.
Son türban tartışmasında da bu oldu. İktidar gündemi belirledi, iki büyük muhalefet partisinden biri iktidarın kuyruğuna takıldı, öteki de reaktif bir pozisyona geçti.
Türbanı yüzünden okuyamayan kızların sorununu, bir rejim krizi yaratmadan nasıl çözecekti, CHP bunu açıklamalıydı.
Evlerine kapatılan, küçük yaşta zorla evlendirilen, okutulmayan kızlar için ne yapacaktı, bunu söylemeliydi.
Sadece konuşmak ve yasakları savunmak bir partiyi güçlendirmez, tam tersine güçten düşürür.
Ülkemizin birçok sorunu var. Küçük sorunları bir kenara bırakıyorum, çok temel sorunları var. CHP’nin bu temel sorunlar ile ilgili politikasının ne olduğunu biliyor musunuz? Elle tutulur, somut çözüm önerileri nelerdir, duydunuz mu?
CHP’yi bu nedenle eleştiriyorum.
Bu nedenle Türkiye’nin iki şanssızlığından birisi AKP iktidarıysa, diğerinin de CHP, MHP gibi muhalefet yapmayı bilmeyen partiler olduğunu söylüyorum.
NOT: Dünkü yazımda “proaktif” kelimesi bir düzeltme hatası sonucunda “provokatif” olarak yayımlandı. Doğru cümle şöyle: “Bugüne kadar AKP politikalarına karşı gösterilen reaktif muhalefetten değil, proaktif olmaktan söz ediyorum.”