Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Hintli bakan Türk olsaydı

MUMBAİ’deki terörist saldırısının ardından Hindistan İçişleri Bakanı Shivraj Patil istifa etti.

Bakanın yardımcısı, Patil’in istifa nedenini “Mumbai saldırılarının sorumluluğunu üstlenmesi” olarak açıklıyor.

Hintli bakan Türkiye’de yaşıyor olsaydı ve olay da Türkiye’de geçseydi koltuğunu korumaya devam edecekti.

Sadece o değil, bu tür saldırıları önlemekle görevli olan kamu yöneticilerimizin hepsi de aynı koltuklarda oturmaya devam edeceklerdi.

Saldırıyla ilgili istihbaratın zamanında elde edilmemiş olmasından, olaya müdahale edecek güvenlik güçlerinin iyi yetiştirilmemesinden ve bu tür saldırılara karşı hazırlıklı olmamasından kimse sorumlu olmayacaktı.

Nutuklar atılacak, bir süre sonra da kamu yöneticilerinin bu olayı önleyememekle ilgili sorumlulukları unutulup gidecekti.

Hızlı tren kazasında da böyle oldu, batan gemide de!

İstanbul’daki sinagoglara yapılan saldırılardan sonra günlerce birbirinin benzeri saldırı araçlarını bulamayıp iki yeni saldırının daha yapılmasına engel olamayanların istifa etmedikleri gibi!

Aylar önce verilmiş suikast emirleriyle ilgili istihbarata sahip oldukları halde Hrant Dink’in öldürülmesini önleyemeyenler de hálá koltuklarında oturuyorlar.

İşkencelerde ölenler de öldükleriyle kaldılar.

İktidarlar kendi atadıkları bürokratların işlerini düzün yapamamış olmasından dolayı bir siyasi sorumluluk hissetmiyorlar.

Tam tersine o görevlileri savunma durumuna geçiyorlar.

Biliyorlar ki böyle yaptıkları zaman ilk seçimde gönderilmeyecekler.

Demokratik bilincin yetersizliği kamu yönetimindeki yetersiz unsurların temizlenmesini böyle önlüyor.

Medeni olmamanın bedeli

İŞE gelip giderken kendi otomobillerini kullananlar, metrobüs için yapılan özel yollar nedeniyle şeritlerin azalmasından yakınıyorlar.

Özel yol inşaatının devam ettiği bölgelerde, inşaat nedeniyle yaşanan aşırı tıkanıklık da bunun üzerine tüy dikiyor!

Ama bir gerçek var ki o yolu kullananların sayısı giderek artıyor ve sistem tam kapasite ile çalışmaya başladığında, en azından o güzergáhı kullananlar için otomobil bir ihtiyaç olmaktan çıkacak. Bunun kent içindeki trafiği rahatlatması da kaçınılmaz.

Bu özel yol ile ilgili iki temel sorun var aslında.

İkisi de İstanbul’un kıt kaynaklarının israf edilmesi ile ilgili. O israf edilen para, kent içindeki başka sıkışık noktalara çözüm geliştirilmesi için kullanılabilirdi oysa.

Birisi, yanlış hesap yapılarak, yeterince incelenmeden satın alınan ve kullanılamayan özel otobüslere harcanan para. Buna sonra yine döneceğim.

Diğeri ise o özel yolun inşa edilmesi için harcanan parayla ilgili.

Yol inşaatlarının ihale sürecinde yaşananlar, eminim önümüzdeki belediye seçiminin gözde konularından olacak.

Bunlar seçtiğimiz kişilerin hatalarından kaynaklanıyor.

Bir de biz İstanbul’da yaşayanların yarattığı sorun var.

Medeni bir ülkede, böyle bir iş yapılmak istenseydi, o kadar pahalı bir inşaata gerek duyulmazdı. Yolun kenarına bir çift sarı çizgi çekilir, “burası özel otobüs yolu, başkası giremez” denilir ve kimse de o yolda gitmeyi aklından bile geçiremezdi.

Böyle yapıldığında giriş, çıkış bir sorun olmayacağı için o özel yolları başka kitle taşıma araçları (öğrenci servisleri, halk ve belediye otobüsleri gibi) da kullanabilir, trafik üzerindeki etkisi daha olumlu olabilirdi.

Ama biliyoruz ki İstanbul’da yolun kenarına o çelik bariyerler yapılmamış olsaydı, aklına her esen oraya girer, yolu kullanılamaz hale getirirdi.

Medeni olmamamızın, toplumsal yaşamın kurallarına uyma fedakárlığı göstermememizin bedelini yine biz ödüyoruz. Kıt kaynaklarımızı çarçur ederek!

Dünya liderlerinin ambalaj merakı!

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, “krizin etkisini asgaride tutmak için cesaretle kararlar aldıklarını” söyledi. “İlla bunları ambalajlayıp, paket diye mi sunalım” dedi.

Bu açıklama, evinde oturup bedava kömür ve bulgur bekleyen çaresiz insanları kandırmaya belki yetebilir ama ekonominin gerçekleri böyle değil.

Yağmur nereden damlıyorsa çatının orasındaki deliği tıkamak yöntemi, ekonomi yönetiminde işe yaramaz. Çatıyı sağlama almak gerekir. Bu da günlük önlemlerle yapılamayacak bir şeydir.

Kriz şartlarına göre her şeyi yeniden ve bir arada tarif etmek etkili olabilir.

Küresel kriz baş gösterdiğinden beri tam 38 ülke, kendisinin krizle nasıl mücadele edeceğini anlatan “paketler” açıkladılar.

O ülkelerde şimdi herkes devletin nasıl önlemler almakta olduğunu biliyor, önünü görebiliyor. Pakete ruhunu veren temel politikayı öğrendiği için de gelecekte karşılaşılabilecek sorunlara karşı nasıl önlemler geliştirilebileceğini tahmin ediyor.

Bunu sadece “ambalaj merakı” olarak niteliyorsanız, ekonominin gerçeklerinden haberdar değilsiniz demektir.

Şu anda Türkiye’nin en büyük sorunu gelecekle ilgili belirsizlik.

Ve Başbakan’ın ekonomi bilgisinin düzeyi ve soruna yaklaşımındaki hafiflik bu belirsizliği giderek daha da tehlikeli hale getiriyor.