İktidar mı muhalefet mi?
BAŞBAKAN, Danıştay’ın türban kararı hakkında yaptığı açıklamasına, bir açıklama ile tepki gösteren Danıştay’a bir başka açıklama ile yanıt verdi.
Cümlenin ne kadar karışık olduğunun farkındayım, zaten özellikle karışık olsun diye böyle yazdım.
Çünkü mesele Türkiye‘de mevcut hükümetin, iktidar mı, yoksa muhalefet mi olduğu ile ilgili daha karmaşık bir başka soruna işaret ediyor.
Danıştay, idarenin eylem ve işlemlerinin yasalarca çerçevesi çizilen hukuk düzenimize uygunluğunu denetleyen bir kurum. Bu Anayasamızın öngördüğü “güçler ayrılığı” ilkesinin bir gereği.
Olay şöyle gelişiyor: İdare (yani hükümete bağlı bir kurum) işe gelip giderken türban takan bir öğretmenin bu nedenle okul müdürlüğüne atanmamasına karar veriyor.
Öğretmen idarenin bu kararına karşı Danıştay‘a dava açıyor ve Danıştay idareyi haklı buluyor.
Bu durumda idarenin yani hükümetin memnun olması gerekmez mi?
Hayır, bizde öyle olmuyor. Hükümet memnun olmuyor, kendine bağlı bir resmi kurumun verdiği kararın bozulmasını istiyor. Başta Başbakan ve bakanlar olmak üzere iktidar partisi kararı şiddetle eleştiriyor.
Danıştay da idare lehine verdiği kararı idareye karşı savunmak gibi garip bir durumda kalıyor.
Bundan nasıl bir sonuç çıkarmalıyız? Türkiye’de hükümetin gerçekte “iktidar” olamadığını mı? Yoksa hükümetin esasen sistemle bir sorunu olduğunu mu?
Benzeri bir tuhaf tablo Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi‘nin verdiği “türban” kararında da ortaya çıkmıştı.
Hükümet, kendisini haklı bulan AİHM’yi bu kararı nedeniyle eleştirmişti.
Bu çarpıklığın bir tek nedeni olmalı: Hükümet, kendisini iktidara taşıyan demokratik sistemin bazı unsurları ile uzlaşamıyor. Ve bu uzlaşmazlığın getirdiği açmazlar Başbakan’ın önce sinirinin sonra da ağzının bozulmasına yol açıyor.
Ankara’dan bakınca başka türlü görünüyor
DÜN Hürriyet‘te “Egeli pamuk, tekstil, konfeksiyon, deri sektörleri adına eylem komitesi” imzalı bir ilan yayımlandı.
Hürriyet’te yayınlanan bir ilanın dikkatinizden kaçtığı düşünülemez ama başlığını tekrar hatırlatayım: “Ekonominin lokomotifi raydan çıkıyor.”
Söz konusu sektörün Türkiye’deki istihdam ve ihracatın yüzde 25’ini, milli gelirin de yüzde 12’sini karşıladığını anlatan ilan, Uzakdoğu’dan kontrolsüz ithalat, pahalı enerji, ağır vergi, istihdam yükü ve aşırı değerli Türk Lirası nedeniyle sektörün artık batma noktasına geldiğini anlatıyor.
Önceki gün de işadamları, Bölgesel ve Sektörel Ekonomi Şûrası‘nda Başbakan’a şikáyetlerini ilettiler. İşadamlarının yakınmalarını okudum, yeni hiçbir şey yok.
Bu hükümet iktidara geldiğinden beri söylenenlerin tekrarlandığı bir tablo var. Ülkenin değişik yerlerinde iş yapan insanlarla konuştuğumda da hep aynı yakınmaları dinliyorum
Ama yıllar içinde değişen hiçbir şey olmuyor ve ilandan da anlaşılacağı gibi bazı sektörler iflas bayrağını çekmek üzereler.
Ankara’daki yetkililere göre de her şey güllük gülistanlık.
Acaba Ankara’dan bakınca görülen gerçek ile ülkenin diğer yerlerinden bakınca görülen gerçek bu kadar birbirinden farklı olabilir mi?
Biraz da ’iyi haber’ vereyim!
AMERİKA’da geçtiğimiz bir yıl içinde sanat eserleri fiyatlarındaki artış ortalama yüzde 40 seviyesine gelmiş.
Çin ve Rusya gibi yeni gelişmekte olan ülkelerde de sanat piyasasının giderek büyüdüğü ve bu büyümede “yabancı talebin” önemli oranda rol oynadığını da bir dergide okudum.
Geçen gün Hürriyet binasına gelen bir arkadaşım da duvarlardaki resimlere baktıktan sonra hepsinin değerinin bir yıl içinde neredeyse dörde-beşe katlandığını söyledi.
Konuştuğum bir galeri sahibi İstanbul Modern, Pera Müzesi ve Picasso Sergisi ile birlikte Türkiye’de resme olan ilginin büyüdüğünü, resim almak isteyenlerin sayısında bu gelişmelerden sonra 20 misline varan bir artış olduğunu söylüyor.
Türkiye’de de resimlerin fiyatları bir yılda ressamına göre yüzde 30 ile yüzde 60 arasında artış göstermiş.
Ve bir başka “iç açıcı” haber daha: Plastik sanatlarla ilgili olarak yayınlanan Artİst Dergisi bu ay 20. yılını doldurdu. Dergi 1 milyon liraya indirilen fiyatıyla özellikle gençlerin plastik sanatlara ilgisini daha çok çekmeyi hedefliyor.
Bunlar, gazetelere pek yansımayan ama insanın içini ferahlatan haberler.
Sanatla ilgilenen insanların sayısındaki artış, bir ülkenin toplumsal gelişmesinin derecesini gösteren en iyi göstergelerinden birisi…
Demek ki milyon dolarlık villalarda oturup, duvara reprodüksiyon asma dönemi de geride kalmış!