Bir tatlı huzur almaya gidin Bodrum’a
Kışlar da artık eski kışlar gibi değil ama bir gezi önerisini kışın yapıyorsanız sizden genellikle karlı dağlar, Kuzey Kutup Dairesi, Sibirya yolculuğu gibi tavsiyeler bekleniyor.
Ama gelin siz beni dinleyin, eğer bir hafta sonu tatili planlıyorsanız, gidebileceğiniz en mükemmel yerlerden biri Bodrum’dur.
Bundan üç yıl kadar önce üç arkadaş, iki yelkenli tekne ile Kasım ayında bir gün, İstanbul’dan yola çıktık ve Bodrum’a kadar gittik.
Yolda Yunan adalarına da uğradık. Midilli, Sakız, Samos, Patmos ve bizim kıyılarda da Ayvalık, Çeşme ve doğal olarak Alaçatı, Bodrum!
O yol boyunca bizim sahil kasabalarımız da, Yunan adaları da insana hüzün veren bir boşluk içindeydi.
Sakız’ı biraz ayırabilirim, oradaki üniversite adayı nispeten canlı tutuyor ama şunu söyleyeyim ki bir çok yer de kapalıydı.
Bodrum’a bir akşam üzeri geldik, Marina’ya bağlandık, duşumuzu yapıp, üzerimizi değiştirdikten sonra karaya çıktık.
Bodrum, yine Bodrum’du.
Sanki yaz hiç bitmemiş, sanki yazlıkçılar evlerine dönmemiş, sanki turistler memleketlerine uçmamışlar gibi!
Lokantalar açıktı, dükkanlar çalışıyordu, barlar yerli yerindeydi.
Kısa bir hafta sonu tatili için Bodrum’u öneriyor olmamın nedeni buydu. Diğer kasabalardaki boşluk duygusunun olmaması!
Kışları Bodrum’u seviyor olmamın nedeni sadece bu değil tabii.
Üzerinde meyveleri olan mandalina ve portakal ağaçlarının insanın içine vereceği huzur duygusunu çok az ağaç verebilir.
Bir tanesini koparıp kabuğunu soyduğunuzda elinizde kalacak mandalina kokusu, en değerli parfümden daha etkileyicidir.
Halikarnas’ta, sahildeki kafelerden birinde deniz kenarında oturup, bir viski ya da meşrebinize göre çay – kahveyle güneşin Ege’nin üzerinde renk oyunları yaparak batmasını seyretmek, bütün bir hafta uğraştığınız saçma – sapan meseleleri unutmanızı sağlar. En iyi meditasyondur da diyebilirim.
Sabah Bitez’de sahilde yürüyüp, sonra yolunuzun üzerindeki kafelerde kahvaltı yaparken sohbet etmek, dertlerinizi alır, götürür, insanın ruhuna iyi gelir.
Cumartesi sabah Turgutreis pazarına da uğrayın mutlaka.
O taptaze yeşilliklerin içine kafanızı sokmak istemezseniz, ben de bir şey bilmiyorum.
Körpe enginarlardan soydurup, dönüşte evde pişirmek de iyidir.
Önerim şehir içindeki otellerden birinde kalmanızdır.
Manastır, Marmara, Marina Vista, Luzz gibi şehir içindeki otellerden söz ediyorum. Elbette birçok pansiyon ve küçük otel de kışın açıktır, size hizmet etmekten mutlu olacaklardır.
Bodrum esnafından kimsenin hatırını kırmak istemem ama ben kendi ritüelimi yazacağım, siz yine kafanıza göre takılın derim.
Cuma akşamı, uçaktan inip, Bodrum’a gelince ilk durağım her zaman Gemibaşı olur.
Çünkü Marina Çarşı’sının hemen karşısına konumlanmış bu lokanta bir tür kulüp gibidir. Eski arkadaşları görür, hal hatır sorar ve yemek yeriz.
Mutfağından “sevgiyle pişmiş” yemekler çıkar.
Dil balığının şimdi tam zamanıdır, sarımsak ve zeytinyağı ile “kendine gelmiş”, çırpılmış yumurtayla halledilmiş çintar mantarını tatmadan dönmeyin derim.
Balık değil de et yemek isterseniz yine Marina’nın tam karşısında Tango var.
Ne yiyeceğim diye düşünmeyin, menüden rast gele seçeceğiniz her et iyidir orada.
Şehir içindeki Memedof da açıktır ama ben genellikle Yalıkavak’taki şubesini akşam üzeri tercih ederim.
Memedof’a özel deniz mahsulü mezelerinden tadarken, güneşin batışını izlemenin de tadı başkadır. Ve tekrarlıyorum, şimdi dil balığının tam mevsimi!
Mezelerle tıkanmayın!
Sabah erken kalkıp Bitez’e, yalıya gidin ve o upuzun sahilde en az iki tur yürüyün, denizin kokusunu içinize çekin, yüzünüzü tatlı bir serinlik okşasın.
Bitez’de deniz kenarında kahvaltı için sahildeki her yer iyidir de ben şahsen New Season’ı tercih ederim.
Dikkat edin, sadece o kahvaltıyla bir kilo alabilirsiniz. Ama önceden yürüyüş yaptığınız için vicdanınızı rahatlatabilirsiniz tabii.
Bir çok sahil kasabasının aksine Bodrum’da kışın da gece hayatı hareketlidir, bir yere bağlanıp kalmanızı önermem.
Marinavista Oteli’nin yanındaki sokağın içindeki Kumkuat’da “eller havaya” eğlence bulabilirsiniz.
Bodrum Marina’nın içindeki Marina Bar gece alemine dalmak için iyi bir başlangıç noktasıdır, daha doğrusu ben öyle yapıyorum.
Marina’daki canlı müzik ile geceye ısındıktan sonra biraz yürüyüş iyi gelir, ilk durak Adamik Bar. Rock müzik sevdiğinizi var sayıyorum! Meyhaneler sokağının hemen girişindedir.
Halikarnas’a yürürseniz bir Bodrum klasiğine kavuşursunuz: Mavi Bar.
Canlı müzik, sıcak ortam, kapının önündeki bidonda alev şöleni!
Tekrar kent merkezine dönerseniz Küba ve Helva’ya da bir uğramak, rutini tamamlamak anlamına gelir.
Sonunda Pazar akşamı gelir, havaalanına doğru giderken Yokuşbaşı’nda bir an nefeslenip, Bodrum’a bir kez daha bakmanızı öneririm.
Dilinizde Halikarnas Balıkçısı’nın dizeleriyle:
“Yokuş başına geldiğinde / Bodrum’u göreceksin, / Sanma ki sen / Geldiğin gibi gideceksin.
“Senden öncekiler de / Böyleydiler / Akıllarını hep Bodrum’da
“Bırakıp gittiler…”
————————————–