İmam hatiplere pozitif ayrımcılık
EĞİTİM Sen, bir araştırma yaptı ve sonuçlarını dün açıkladı. Buna göre Türkiye’de, genel liselerde okuyan bir öğrencinin yıllık maliyeti devlete 1.259 TL’ye gelirken, teknik liseli öğrencilerde 2.208 TL’ye çıkıyor. İmam hatip lisesi öğrencisinin yıllık maliyeti ise 3.037 TL’yi buluyor.
Meslek liselerinde öğrenci başına maliyetin, genel liselere göre daha yüksek çıkmasında yadırganacak bir durum yok.
Bu okullar adı üzerinde “meslek lisesi” ve çocukların bu okulları bitirince bir mesleği en iyi şekilde yapacak şekilde yetiştirilmeleri gerekiyor.
Bu nedenle uygulamalı dersler için de özel eğitim alanları ve atölyeler kuruluyor, harcanan paranın yüksek çıkması da normal.
Anormal olan imam hatip liselerindeki öğrenci başı maliyetin bu kadar yüksek olması!
Kuruluş amaçları, eğitimli din görevlisi yetiştirmek olarak tanımlanan bu liselere, meslek liselerinden daha fazla para harcanıyor olması gerçekten açıklanmaya muhtaç.
Araştırma ortaya koyuyor ki imam hatip liselerinde öğrenci başına harcanan para, genel liselerdeki öğrenci başına harcanan paranın iki mislinden daha fazla.
Sadece bu rakamlar bile imam hatip liselerinin amaçları dışına çıkartıldığını, öğrencilerine pozitif bir ayrımcılık yapıldığını gösteriyor.
Ortaya çıkıyor ki imam hatip liseleri, hükümetin “İslamlaştırma – muhafazakárlaştırma” politikasının en temel araçlarından birisi haline getirilmiş.
Ayrımcılık, bu liselerden mezun olanlara devlet kademelerinde yükselme avantajı sağlamakla kalmıyor.
Bu liselerde okuyanlar için daha fazla bütçenin ayrılması, genel liselerin kasti olarak geri bıraktırılması, çocukların ve velilerin bu okullara yönlendirilmesi amacını taşıyor.
İmam hatip liselerine, ülkedeki imam ihtiyacının çok üzerinde öğrenci kaydolmasının altında yatan gerçek neden bu!
Aynı ayrımcılık, öğretmen atamalarında da yapılıyor. Din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni olmak, atamalarda öncelik kazanmaya yol açtığı gibi, meslek içi yükselmede de aranan kriter haline getiriliyor.
Türkiye, genç nüfusu ile gelecek için büyük bir avantaja sahip bir ülke olarak niteleniyordu.
Görülüyor ki bu avantaj, genç nüfusun eğitiminin ihmal edilmesi ve dini eğitimin özel olarak teşvik edilmesiyle kaybedilmek üzere.
Baykal yenilenmeye açık mı?
CHP’de “değişim rüzgárları” esiyormuş, gazeteler böyle yazıyor.
Kemal Kılıçdaroğlu, Deniz Baykal ile görüşmüş ve “tek adres CHP’dir. Bunu sizin liderliğinizde yapmalıyız. Asla size karşı yarış içinde olmam. Liderliğinize inanıyorum” demiş.
Siyasi geleceğini CHP içinde görüyorsa zaten başka bir şey yapabilmesi şu aşamada mümkün değildi.
Belli ki Baykal’ı rahatlatarak, kendisinden önce sivrilen birçok partilinin başına gelen “tırpanlamadan” kurtulmaya çalışıyor.
İşe yarar mı, Baykal kendisinden daha popüler olmaya aday bir politikacıya CHP içinde tahammül edebilir mi, yakında görürüz.
Kılıçdaroğlu, Baykal’a bir de “yenilenme planı” sunmuş.
Parti yönetiminin yenilenmesini ve gelecek seçimlere kadar gecekondular, gençler ve Güney Doğu ile ilgili açılımlar yaratılmasını, daha çok yurt gezisi yapılarak halk ile buluşulmasını öneriyor.
Bu nasıl sonuç verir, şimdiden bilebilmek olanaksız.
Çünkü bu açılımların bir seçim propagandası olmasının ötesine geçebilmesi, CHP’nin Baykal’ın bürokratik merkeziyetçi ve devletçi kafasını değiştirmesini gerektirir.
Parti programının buna göre değiştirilmesi, parti yönetiminin tüm üyelerin katılımına açık hale getirilmesi ihtiyacını yaratır.
Baykal bunu yapabilir mi? Soru bu ve benim yanıtım ne yazık ki olumsuz!
Mehmet Ali Şahin’in açıklaması
ADALET Bakanı Mehmet Ali Şahin dün aradı ve bu köşede yazdığım “küçük çocuklarının yasa değişmeden önce sigortalı hale getirilmesi” ile ilgili yazım için bir açıklama yaptı.
Şahin, olay ortaya çıktıktan hemen sonra çocuklarının sigortalanma işlemlerinin iptali için gerekli müracaatı yapmıştı. Sosyal Güvenlik Kurumu, bunu yerine getirmiş.
Ben, bu işlemin nasıl olup da çocukların velisinden habersiz yapılabildiğini sormuştum.
Sigortalanma işlemi, Şahin’in büyük oğlunun sahibi olduğu avukatlık firması tarafından yapılmış.
Şahin, bu işlem için çocukların velisinin yazılı onayının olması gerektiğini, kendisinin böyle bir onay vermediğini çünkü bu işlemden haber gazetelerde yayımlandıktan sonra haberdar olduğunu özellikle belirtiyor.
Sosyal Güvenlik Kurumu yetkililerine bunun ile ilgili bir başvuruda da bulunmuş.
Şahin’e hassasiyeti ve açıklaması için teşekkür ederim.
Bu olay vesilesiyle şunu tekrar hatırlatmamda yarar var:
Siyasette belli yerlere gelmiş kişilerin yakınları, çocukları bir adım atarken en az iki defa düşünmeli ve attıkları adımın yakını oldukları siyasetçinin başına ne işler açabileceğini iyice tartmayı alışkanlık haline getirmeli.
Şahin’in büyük oğlunun düşüncesizce yaptığı bir hareketin ne maliyetleri olabileceğini diğer siyasetçi yakınları da görmeli.