Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

İnadına! Ama kime ve neye?

DENİZ Baykal’ın partisinin başına geri dönmesi için gösteri yapan partili gençlerin attıkları “İnadına Baykal” sloganı dikkatimi çekti.

Gençlerin, hele sosyal demokrat bir parti üyesi gençlerin esasen statükoya karşı olmalarını beklerim. Baykal da o parti içinde statükoyu temsil ediyor.
Yaşları itibariyle eski Sovyet Prezidyumu’nu andıran parti yönetimi, onun kişiliğinden ve parti yönetme anlayışından kaynaklanıyor.
Demek ki CHP’li gençlerin arasında bu durumdan yakınan pek yok. “Önümüz açılsın, sıra bize gelsin, dinamik bir partinin üyesi olalım” diye düşünmüyorlar belli ki.
Öte yandan söz konusu lider artık 72 yaşında ve bugüne kadar seçim kazanamadığı gibi bir kere de partisini barajın altında bırakmış.
Tek seçim başarısı da daha önce baraj altına düşürdüğü partiyi, barajın üzerine çıkarmış olması. Demek ki esasen “inatlaşma” seçmene yönelik.
“Siz istediğiniz kadar oy vermeyin, biz buna razıyız” gibi bir inatlaşma bu.
Bu inatlaşmadan CHP ne kazanır? Bugüne kadar ne kazandıysa onu kazanabilir diye düşünüyorum: İktidara uzak, küçük bir parti!
CHP’li gençlerin giydikleri bir tişört de dikkatimi çekti. Üzerinde Deniz Gezmiş ve Deniz Baykal’ın fotoğrafları yan yana duruyor ve şöyle bir yazı da var: “Sevdalandık Denizlere.”
Deniz Gezmiş hayatta olsaydı ne düşünürdü acaba? “Arkadaşlar bu işte bir yanlışlık var. Biz devrim yapmak için ölmeyi göze aldık. İkimizi yan yana göstermek biraz ayıp olmuyor mu” der miydi diye düşündüm. Kuşkusuz derdi!

‘Hem kel hem fodul!’

AKP Genel Başkan Yardımcısı ve eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Deniz Baykal için “Hem kel, hem fodul” deyimini kullandı.
Edebiyat Fakültesi mezunu bir üniversite hocası için gurur duyulacak bir konuşma biçimi olmamalı.
Bu deyim, “kendi kusurunu görmeden üstünlük taslamak” anlamına geliyor ama halk arasındaki algılanışı normal bir Türkçe gibi değil. Hadi argo değil ama “kibar” bir deyim de sayılmaz. Biraz “bozuk bir ağız” çağrışımı yaptırıyor insana.
Fotoğraflarına tekrar dikkatle baktım, onun da başı açılmış. Ayrıca genel hal ve hareketlerinden “üstünlük taslar” bir durumu olduğu da anlaşılıyor.
Ama yine de böyle bir deyimi, bir siyasi parti genel başkanı için kullanmakta tereddüt etmiyor.
Sorun en başında siyaset yapmayı, laf yarıştırmak zannediyor olmalarından kaynaklanıyor.
Mesele çene yarıştırmaya gelip dayandığında da insanın ağzından her türlü söz de çıkabiliyor tabii.
Bakıyorum, kendilerini “muhafazakâr” olarak tanımlamaya da çok meraklılar. Oysa muhafazakâr siyaset, biraz da “değerlerin korunması” ile ilgilidir. Salt “tutuculuk” değil!
“Değerlerin korunması” kavramının içine hiç kuşku yok, genel terbiye de giriyor. Ama bu arkadaşlar, ağızlarını da kolayca bozabiliyorlar. O zaman bu nasıl bir muhafazakârlık oluyor, anlayabilmek de kolay değil.

Baykal ileride nasıl hatırlanacak?

HİÇ kuşkum kalmadı ki Deniz Baykal, partisinin başına geri dönmek için gün sayıyor.
Bütün bu gösterilerin, imza toplamaların bir tek amacı var: “Halkım istedi mecbur kaldım geri döndüm” diyebilmek.
Açıkça çıkıp “Dönmeyeceğim” demediği için genel başkanlığa en yakın aday sayılması gereken Kemal Kılıçdaroğlu da “Aday olmayacağım” demek zorunda kaldı.
Baykal’ın bunun üzerine yaptığı açıklama ilginç: “Takdir tabii ki arkadaşlarımızın. Ben de zaten aynı kararı almış konumdayım” diyor.
“Konum”un ne olduğu ise Kemal Kılıçdaroğlu’nun sözlerinde var. “Salı günü il başkanları toplantısında neler yaşanacak, birlikte göreceğiz.”
Nelerin yaşanacağını görebilmek için salıyı neden bekliyorlar anlayamadım.
Her şey Baykal’ı geri döndürmek üzerine kurulmuş ve o toplantıda hangi il başkanı çıkıp, “Deniz Bey siz dönerseniz parti güç durumda kalır” diyebilecek?
Baykal’ın dönmesine karşı oldukları halde “dön” diye imza verenler, neden öyle davrandılarsa il başkanları da aynı nedenle öyle davranacaklar.
Çünkü ortada kendisinin vazgeçilemez olduğunu düşünen bir genel başkan var ve eğer bugün ona cılız bir sesle de olsa yaptığının hata olduğunu söylemek, o koltuklara ilk fırsatta veda anlamına gelecek.
Deniz Baykal, bir seks skandalından sonra istifa ettiğinde üzülmüştüm: “Keşke Baykal gibi bir liderin siyasi hayatı böyle bitmeseydi” demiştim. Şimdi öyle görünüyor ki Baykal’ın siyasi hayatı bu skandalla bitmeyecek.
İleride onu koltuğuna yapışıp kalan, bunun için partisinin küçülmesine bile razı bir lider olarak hatırlayacağız. Çok yazık!