‘İş kazası’ hiçbir zaman ‘kaza’ değildir
MADEN göçüğünde ölen işçiler, istatistiklere “iş kazası kurbanı” olarak geçecekler.
Ölenler ve yakınları için gerçek bir dram, sorunlara uzaktan bakanlar için istatistik!
Bu yazıyı yazdığım saate kadar kaç işçinin öldüğü tam olarak netlik kazanmamıştı.
Bir sayı da telaffuz etmek istemiyorum zaten.
Acımı büyüten ölü sayısının çokluğu değil, bu kazanın aslında önlenebilecek olmasıdır.
Böyle “iş kazalarından” söz edildiğinde, bilin ki aslında ortada “kaza” filan yoktur.
Yetkililerden birçok açıklama dinledik, daha da dinleyeceğiz.
Şöyle oldu, böyle oldu, grizu patladı, yangın çıktı, karbonmonoksitten zehirlendiler vs.
İşçi sağlığı ve iş güvenliği konularıyla ilgilenen herkes bilir ki işyerlerindeki kazalar önlenebilir.
Geçmiş kazalardan ders çıkarmak, üretim süreçlerini mükemmelleştirmek, çalışanları eğitmek, “ihmale” yer bırakmamak için mühendislik ve idari önlemleri almak yeterlidir.
Her şeye rağmen bir kaza olursa, o krizin de mükemmel yönetilmesini sağlamak, can kaybını önlemek de mümkündür.
Yeter ki görevleri, işçilerin can güvenliğini sağlamak, sağlığını korumak olan kişiler bu konuda çaba göstersin, görevlerinin bilincinde hareket etsinler.
Soma’da bir iş kazasının gelmekte olduğunu şimdi anlıyoruz ki görmeyen kalmamış.
CHP’nin bu konuda verdiği araştırma önergesinin iktidar partisi milletvekilleri tarafından reddedilmesinin üzerinden sadece üç hafta geçti.
Bu önergenin işleme konulmasını engelleyen iktidar milletvekilleri hangi bilgiyle bu kararı aldılar? Hangi bilgiye dayanarak önergeyi reddettiler?
Nereden aldıklarını biliyoruz: Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, daha 9 ay önce bu madeni ziyaret etmiş ve kazalara karşı alınan önlemler konusunda ocağı “örnek bir maden” olarak tanımlamıştı.
Şimdi aynı Bakan “İhmali olanlar cezalandırılacak” da diyor, “Tabuttan başlamak üzere bir boşluk olmaması için çalışıyoruz” da diyor!
Böyle bir olaydan sonra ilk istifa etmesi gereken kişi bizzat kendisidir.
Siyasi sorumluluk bunu gerektirir, 9 ay önce söylediği sözlerin siyasi sorumluluğunu yüklenmelidir.
Kazadan sonra ilk açıklamalara bakıyorum Çalışma Bakanı’ndan da ses yok. Kazanın üzerinden 20 saat geçtikten sonra ortaya çıkmış, demeç veriyor!
O madendeki çalışma koşullarını, güvenlik önlemlerini denetleyecek, takip edecek, üretim sürecinin işçilerin sağlığı açısından mükemmelleştirilmesini sağlayacak kurum Çalışma Bakanlığı’ydı ve artık biliyoruz ki onlar da görevlerinin gereğini yerine getirmemişler.
Çalışma Bakanı da istifa etmelidir. O madeni denetlemek ile görevli olan kişilerin siyasi sorumluluğu Bakan’ın üzerindedir ve tayin ettiği adamlar görevlerini layıkıyla yerine getirmediğine göre bunun sorumluluğunu da üstlenmelidir.
Ama biliyoruz ki bunların hiçbiri olmayacak.
Bakanlar koltuklarında oturmaya devam edecekler!
Kore’de, feribot kazasından sonra, kurtarma faaliyetlerindeki aksama nedeniyle başbakan istifa etti.
Bizde herkes koltuğunu koruyacak.
Savcılık kuşkusuz ki bir soruşturma açacak.
Ne sonuç çıkacağını şimdiden biliyoruz: Bundan önceki maden kazalarındaki ihmalleri nedeniyle kim ne ceza aldı ki, bu kazanın sorumluları bir ceza alsınlar!
Bir kez daha ölen öldüğüyle kalacak.
“Hesabı sorulacak” demeçleri dinleyeceğiz, sahte gözyaşlarının akıtıldığını göreceğiz.
Bir süre sonra da unutup gideceğiz.
Ta ki yeni bir iş katliamına kadar! Ve yine aynı nutukları dinleyecçeğiz: İş kazası oldu, hesabı sorulacak, ölenlere rahmet diliyoruz vs.
Çalışma Bakanı, hiç çalışmamış!
KAZADAN sonra 20 saat ortalıkta görünmeyen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Hürriyet’e kaza ile ilgili bir değerlendirme yapmış:
“Çok büyük bir acı, 15 yaşında bir çocuk orada olmamalı, araştırıyorum!”
Sonra da eklemiş: “Şimdi müfettişlerimiz ocak defterlerini araştırıyor. Hangi konuda ne yapılmış, ne yapılmamış, eksik var mı diye. Bu çok önemli bir veridir. Allah kimseye vermesin bundan büyük acı yok.”
Bakan Çelik’in başında bulunduğu kurum eğer görevini doğru dürüst yapmış, denetimleri aksatmamış, gördüğü aksaklıklarda işvereni pişman edecek cezalar kesmiş olsaydı, Bakan’ın “15 yaşındaki çocuğun orada ne aradığını” sormasına gerek kalmayacaktı.
Gerek kalmayacaktı, çünkü o kurum işini düzgün yapsaydı, kimsenin aklına 15 yaşındaki bir çocuğu madene indirmek gelmeyecekti.
Aklından bunu geçirip yapan da yaptığına yapacağına pişman edilecekti.
Şimdi defterleri inceleyecek ve ve ne eksik varmış onları öğrenecekmiş!
Onları kazadan sonra değil, kazadan önce öğrenecekti ki kaza olmasın!
Böyle bir kaza olduğuna göre belli ki o madende önemli ihmaller yapılmış.
İşçilerin iş güvenliği konusundaki eğitimleri, madendeki iş süreçlerinin mükemmelleştirilmesi ve kazaya meydan verilmemesi, tecrübesiz işçilerin sırf ücretleri düşük diye çalıştırılması, madendeki güvenlik önlemlerinin en kötü durum düşünülerek geliştirilmesi gibi konular ihmal edilmiş.
Bunları tespit edip maden sahip ve yöneticilerini bunları gerçekleştirmeye zorlamak kimin işidir?
Çalışma Bakanı, sorumluluğunu bilmeli ve demeç vereceğine istifa edip çekilmelidir!
Nükleer santralı da bunlar mı denetleyecek?
TÜRKİYE’de yüzlerce yıldır madencilik yapılıyor ve neredeyse her sene böyle büyük bir faciayla karşılaşıyoruz.
Belli ki kazalardan dersler çıkarılmıyor, kazalara yol açan nedenler doğru tespit edilip zamanında diğer madenlerde kazaları önleyecek uygulamalar geliştirilmiyor.
Medeniyet, başa gelen felaketlerden ders çıkarmak ve onları bir daha yaşamamak ile ilgili bir konudur ve bu konuda medeni bir ülke sayılmayız.
Ve şimdi bu zihniyetteki Çalışma ve Enerji bakanlıklarının olduğu bir ülkede nükleer santrallar kurulacak!
Madenlerde davrandıkları gibi davranırlarsa sadece işçiler değil, köyler, kasabalarda yaşayan insanlar da ölecek, tıpkı Çernobil’de olduğu gibi!
Nükleer santralların yapımından vazgeçmeyeceklerine göre hiç olmazsa güvenlik denetimi işini uluslararası bir uzman kuruluşa bırakmalılar diye düşünüyorum.