Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

İslam, demokrasi ve laiklik!

İLAHİYAT Profesörü Hayrettin Karaman , dün Yeni Şafak’taki köşesinde “liberal demokrasi ve İslam arasında uyuşma ve uzlaşma olamayacağını” yazdı.

“Sekülerleşme ve yozlaşma” başlıklı yazıda “Bu ikisi arasında uyuşma ve uzlaşma olmaz, bunlardan biri varsa diğeri en azından tam uygulama bakımından yoktur, İslam’ın değişmezlerini değiştirmeden onu, liberal laik demokrasiye uydurmak mümkün olmaz, bu sebeple eğer böyle bir düzende yaşamak mecburiyeti varsa müminler, inanç ve telakkilerini muhafaza ederler, uygulamayı ise imkan dahilinde yaparlar derler. Ben de böyle diyenlerden biriyim” deniliyor.
Prof. Dr. Karaman’ın İslamcı çevrelerde muteber ve sözü dinlenir bir kişilik olduğunu belirteyim.
AKP iktidarının bazen en hızlı demokrattan daha demokrat olabildiğini biliyoruz. Ama bazen de öyle şeyler yapıyor ve söylüyorlar ki onun da demokratlık ile uzaktan yakından bir ilgisi olmayabiliyor, otoriter bir rejim özlemini yansıtıyor.
Demek ki en önemli nedeni bu imiş! Uygulama “imkân dahilinde” yapılınca, AKP ideolojisi de ister istemez böyle uçlara savrulabiliyor.
AKP’nin bu uçlara savrulan politikalarına bakınca zaman zaman kafamızda uyanan “acaba takiye mi yapıyorlar, gerçek ajandaları başka da şimdilik öyle mi davranıyorlar” sorusunun yanıtı da Karaman’ın yazısında mevcut.
Karaman “Bu konuda bir başka problem de imkânsızlık, zorluk, yani zaruretler sebebiyle İslam’ın eksik uygulanmasının zaman geçtikçe tabileşmesi, normalleşmesi ve böylece kıblenin şaşırılmasıdır. Dini müminlerin hayatında kâmil manada gerçekleştirmek ve korumak isteyen mürşitler, bir yandan zaruretleri görmek ve buna göre geçici çözümler üretmek, diğer yandan da kâmil olana doğru yolculuğu devam ettirmek için çaba göstermek durumundadırlar” diye yazıyor.
“Liberalizm” adına AKP kuyrukçuluğu yapan arkadaşların belki gözünden kaçmış olabilir, bu yazıyı bulup dikkatle okumalarını

Sanat eleştirmeni kararını verdi: Yıkılsın!

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Kars’taki “İnsanlık Anıtı”nın bir “ucube” olduğuna karar verdi.
Erdoğan, Kars Belediye Başkanı’nın “görevini süratle yerine getireceğini”  söyledi ve “İlk gelişimizde bunu göreceğiz inşallah” dedi.
“Süratle yerine getirilecek görev” heykelin oradan kaldırılıp, bir depoya atılması olmalı. Kim bilir belki de Ankara Altınpark’taki gibi mahkeme kararıyla yeniden yerine dikilmesin diye heykel paramparça edilerek de sökülebilir.
Her iki heykel de Türkiye’nin yetiştirdiği önemli heykeltıraşlardan biri olan Mehmet Aksoy tarafından yapılmıştı.
Belediye Başkanı Nevzat Bozkuş da zaten talimatı anlamış, gerekeni yapacak. Anıtın sit alanına yapıldığını, yapı ruhsatı bulunmadığını ve hazine arazisinde olduğu için yıkmak istediklerini söylüyor.
Böylece Başbakan’ın başka özellikleri yanında bir de plastik sanatlar eleştirmenliğine eğilimi ve yeteneği olduğunu da öğrenmiş bulunuyoruz.
Ama bu öyle bir tür eleştirmenlik ki beğenmediği bir sanat eserini, yıkıp yok etmeye kadar varan bir öfkeyi de içeriyor!
Eğer tarih boyunca her eleştirmenin beğenmediği sanat eseri yok edilecek olsaydı, geçmişten günümüze hiçbir şey de kalmazdı.
Başbakan’ın bu tutumu hiç şaşırtıcı değil aslında.
Konumu gereği demokratmış gibi davranmak zorunda olsa da zaman zaman içindeki otoriterleşme eğilimlerini bastıramadığını biliyoruz.
Bu yaptığı da o içinde saklamaya çalıştığı otoriter tutumun dışavurumundan başka bir şey değil.
Sanattan anlayıp, anlamadığı ise elbette bir başka tartışma konusu olabilir ama bırakalım da onu da medyadaki liberal AKP kuyrukçuları yapsınlar!

Hükümet projesini bir an önce açıklamalı

TUTUKLULUK süresinin sınırlanması ile ilgili kanunun yürürlüğe girmesinden sonra yaşanan tahliyeler, kamu vicdanını sarstı.
Evet, biliyoruz ki hakkında verilmiş bir mahkûmiyet kararı olmadan insanların yıllarca tutuklu olarak hapislerde tutulması adil bir durum değil.
Bu konuda artık bir fikir birliğine ulaşıldığı da görülüyor.
Şimdi mesele âdil yargılanma hakkını zedelemeyecek şekilde yargılama süresinin kısaltılması ile ilgili.
Mahkeme sayısı artacak, deliller daha iyi toplanacak ve mahkemeler yargılamayı hızla yapıp, kararlarını hızla verecekler.
Bunun da o kadar kolay bir iş olmadığını biliyoruz.
Bu iş, hayata geçirilmesi yılları bulacak bir proje gerektiriyor. Polis eğitilecek, savcılıklar soruşturmanın her aşamasında işin içinde olacak, yargılamayı geciktirecek eksiklikler dosyalarda olmayacak.
Bunu sağlamak için kaybedilen her gün sorunu daha da büyütüyor, bunu görüyoruz.
Bu hükümet, neredeyse 9. yılını dolduruyor. Bu dokuz sene zarfında bu konuda hiçbir ileri adımın atılmamış olması, bu noktaya gelmemize yol açtı.
Bunca tartışmadan sonra ortaya çıkıyor ki hükümetin bu konuda hiçbir fikri de yok, hazırlığı da olmamış.
Öyle olsaydı, Adalet ve İçişleri Bakanları çıkıp alacakları önlemlerin, çıkaracakları kanunların ne olduğunu söylerler, kamuoyunu tatmin edecek bir program ortaya koyarlardı.
Siyaset, sorunları çözmek için yapılır. Kavga etmek için değil. Hükümet, bu sorunu nasıl çözeceğini bir an önce ortaya koymalıdır. Meseleyi, yargı ile olan kavgalarında bir araç olarak kullanmayı düşünmüyorlarsa, ne yapacaklarını bir an önce açıklamalıdırlar.