Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

’Kasımpaşalı karizması’ yerle bir oldu!

SABAH’ın başyazarı Mehmet Barlas’ı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yanağını okşarken gösteren fotoğrafa dün uzun uzun baktım.

Doğrusunu isterseniz, meslek yaşamım boyunca gördüğüm en ilginç fotoğraflardan biriydi.

Bu durum mesela De Gaulle’ün yanağının, Fransa tarihinin en ünlü gazetecisi, dünya liderlerinin “arkadaşı” Hubert Beuve-mery tarafından okşanması gibi.

Bilebildiğim kadarıyla Barlas ile Erdoğan arasındaki “hukuk”, geçmişin “siyasetçi-tanınmış gazeteci” ilişkilerindeki gibi değil.

Kaldı ki arada böyle bir hukuk olsa bile taraflardan biri artık Başbakan sıfatını taşıyor.

Çok yakın okul arkadaşlarım arasında Hazine Müsteşarlığı, Valilik, Büyükelçilik gibi devletin önemli makamlarına yükselenler oldu.

Özel görüşmelerimizde arkadaşlığımızın düzeyinde bir değişiklik olmadı ama yabancıların yanında ya da “makamlarındayken”, el-kol hareketli şakalar ve sevgi gösterisinde bulunmayı hiçbirimiz aklımızdan bile geçirmedik.

Çünkü “iş içinde”, gazeteciler ile muhatapları arasında, o muhataplar arkadaşları dahi olsalar bir mesafenin korunması gerekir.

Konunun Başbakan açısından “karizmayla ilgili” bir yönü de var.

Bir “Kasımpaşa delikanlısının”, yanağının okşanmasının “álemde yerinin olduğunu” zannetmiyorum.

Bu fotoğraf üzerinde belli ki uzun süre konuşulacak, yazılıp çizilecek.

Ama ben en çok karikatürcülerin “bu tabloyu” nasıl yorumlayacaklarını bekliyorum!

Padişahım çok yaşa!

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Galatasaray Başkanı Özhan Canaydın’ın ricasını kıramamış ve bürokratlara talimat vermiş: Seyrantepe’de stadyum yapılsın!

Bu talimatı duyduğunda Canaydın ayağa kalkıp “Padişahım çok yaşa” diye bağırdı mı diye merak ettim.

Çünkü böyle bir şey ancak padişahlık düzeninde olabilir, bir demokraside değil.

Başbakan, devlet geleneklerini bilen bir siyasetçi olsaydı, “Bir soralım, bakalım bu iş neden uzuyor” derdi, talimat vermeden önce.

Ve şu yanıtları alırdı:

1- Ali Sami Yen Stadyumu üzerindeki üst kullanım hakkıyla ilgili sorunlar var. Galatasaray, sözleşmedeki sorumluluklarını yerine getirmemiş. Daha da kötüsü bu kullanım hakkı üzerinde bankaların ipotekleri var. Bunlar, TOKİ’nin Ali Sami Yen’in yerine yapacağı iş merkezine mi devredilecek? O zaman yeni stadyum yapmaya para kalmıyor!

2- Bankaların bu ipotekleri kaldırmak için yeterli güvence almaları gerekiyor, aksi takdirde BDDK çok sinirleniyor! Seyrantepe’deki üst kullanım hakkı da TOKİ’ye devredileceği için ortada ipotek konulacak “üst kullanım hakkı” kalmıyor.

3- Maliye, Seyrantepe’deki Hazine arazisini, “konut alanı” olması için satılığa çıkarabildi. Kanun, başka amaçla kullanılmasına ve devrine izin vermiyor.

4- Daha ortada ne Ali Sami Yen’in yerine yapılacak iş merkezinin ne de Seyrantepe Stadyumu’nun projesi var. Maliyet hesapları bile yapılamadı. TOKİ bu alışverişten ne kazanacak, stadyuma ne kadar harcayacak belli değil. Bir kamu kuruluşunun zararına iş yapmasının gerekçelerini Sayıştay’a kim anlatacak?

5- Siz seçim yatırımı yapıyorsunuz, Canaydın kongre yatırımı. Yasalara aykırı emirleri uygulayacak bürokratlar, birikimlerini mahkeme kapılarında sürünmeye mi harcayacaklar?

Ne yazık ki hálá masamın başındayım 🙁

İNSANIN hayallerinin olmasının iyi bir şey olduğunu kim söylemişti, hatırlamıyorum.

Bir arkadaşımın yaşamına bakarak ben de şu eklemeyi yapabilirim: İnsanın hayallerinin olması iyidir, ama bunları gerçekleştirmesi daha da iyidir!

Akın Öngör’den söz ediyorum.

Garanti Bankası Genel Müdürlüğü’nden “emekli” olup, önce şarap üretimine başladı, sonra da şahane bir yelkenliyle Pasifik Okyanusu’nu geçti.

Çocukluk yıllarımda Sadun Boro’nun Kısmet ile yaptığı dünya turunu Hürriyet’teki tefrikasından heyecanla izlemiştim.

Şimdi de Atlas’ta Hakan Öge’nin, Yacht Türkiye’de de Tanıl Tuncel’in küçük teknelerle çıktıkları dünya turunu aynı heyecanla izliyorum. Akın Öngör’ün, bir ressam arkadaşıyla birlikte çıktığı bu turun öyküsünü de ortaklaşa yayımladıkları “ia orana” isimli kitaptan öğrendim.

Sadun Boro’nun anlattığına göre Polinezya yerlileri, adalarına gelen yabancıları “ia orana” diyerek karşılar, boyunlarına da Tiare çiçeklerinden yapılmış bir kolye takarlarmış.

İa orana, Maori dilinde “iyi günler” anlamına geliyormuş.

Kitap, Akın Öngör’ün bu keşif gezisinde çektiği muhteşem fotoğraflar ve ressam Birol Kutadgu’nun gezi boyunca çizdiği resimlerden oluşuyor. Kitapla birlikte bir de DVD veriliyor, bununla Pasifik’in güzelliklerini televizyonunuzdan da izleyebilirsiniz.

Kitabı kapattığımda benliğimi kaplayan tek şey, bir an önce masanın başından kalkıp bir yolculuğa çıkmak isteğiydi.

Bu kitabı D&R’da bulabilirsiniz. Kitabın gelirinin Akhisar’da yapılmakta olan Gülin Öngör Anadolu Kız Meslek Lisesi’ne bağışlanacağını da belirteyim.