Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Konuşmaya başlamışken Susurluk’u da anlatmalı

MİLLİ Güvenlik Kurulu’nda 28 Şubat kararları alındığında Başbakan Yardımcısı olan Tansu Çiller, TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu’ndan davet alınca şöyle konuştu: “Bugüne kadar bu konuda hiç konuşmadım. İlk kez konuşacağım ve çok önemli şeyler anlatacağım. Elimde bu konuda çok güçlü bir arşiv var.”

Bir dönem çok duyduğumuz bir sözün tekrarı gibi geldi bana: “Bir konuşursam yer yerinden oynar!”

Bu sözleri özellikle Susurluk sürecinde çok duyduğumuzu hatırlıyorum, Tansu Çiller de o vakit Başbakan Yardımcısı idi.

Acaba Tansu Hanım, konuşmak için böyle eşsiz bir fırsat bulduğuna göre, bu konulara da girecek mi diye merak ediyorum.

Susurluk’un, faili meçhullerin, JİTEM’in o tarihte onun bulunduğu makamdan nasıl göründüğünü, Mehmet Ağar’ın neden tek başına şu anda hapiste olduğunu bir de onun ağzından dinlesek, ne kadar iyi olurdu.

Tabii elbette en önemlisi de 28 Şubat kararlarının alındığı Milli Güvenlik Kurulu toplantısında neler konuşulduğunu anlatmalı.

O toplantıda askerler nasıl bir darbe imasında bulundular? Başbakan Necmettin Erbakan, Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller ve diğer bakanlar ne dediler? Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel nasıl bir tutum içindeydi?

O gün o toplantıda neler konuşulduğuna ilişkin tutanaklar açıklanması izne bağlı tutanaklar. Savcılığın da yürüttüğü soruşturmanın en önemli delili olması gereken bu tutanakları istediğini duymadık.

Belki Tansu Çiller bütün tutanakları değilse bile, bize genel havayı açıklayabilir. Hatırladığı kadarıyla kimin ne söylediğini anlatabilir.

Hani bunun ilk sahibi

BEŞİKTAŞ, İnönü Stadı’nın yeniden yapılması süresince TOKİ tarafından yaptırılıp, Galatasaray’ın kullanımına tahsis edilen TT Arena Stadı’nı kullanmak istiyor.

Galatasaray ise bunu istemiyor, “Gitsinler başka yerde oynasınlar” diyor.

Milli geliri bizim ülkemizin fersah fersah üstünde olan İtalya’nın Milano kentinin iki takımı, İnter ve Milan aynı stadyumu kullanabiliyorlar ama burada olmuyor.

TOKİ, Galatasaray’a o modern stadı yapmakla kalmadı, metro bağlantısını, stadyuma ulaşmak için gerekli yolları da yaptı ve bunu bizlerin parasıyla yaptı.

Deniliyor ki “TOKİ bunu yaptı ama karşılığında Ali Sami Yen Stadı’nın yerini aldı ve sattı, üzerine para bile kazandı.”

O zaman Yunus Emre’yi hatırlatmak istiyorum ben de: Mal sahibi, mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi?

Ali Sami Yen Stadyumu kimin parasıyla yapılmıştı?

Şimdi kimin malını, kimden kıskanıyorlar, anlayabilmek mümkün değil.

Öte yandan Galatasaray, ağustostan mayıs ayına kadar iki haftada bir kullandığı bu stadı böyle bir fırsat ile işletme olanağını da kullanmak istemiyor. Türkiye Kupası maçlarını da hesaba katacak olursanız neresinden baksanız 20 haftalık bir kira gelirini de elinin tersiyle itiyor? Ne için?

Şehit sayısı kaç olunca ağlıyorsunuz?

GENELKURMAY Başkanı Orgeneral Necdet Özel’in sekiz şehidin cenaze töreninde ağlaması konusuna girmek istemiyordum aslında.

İnsani durumları eleştirmeyi doğru bulmam, Orgeneral Özel, orada insani bir tepki verdi.

Ve öte yandan günün birinde Türkiye’de sıradan insanların genelkurmay başkanlarının isimlerini bile bilmedikleri bir dönemin gelmesini ümit etmek isterim. İngiltere’de, Almanya’da genelkurmay başkanlarının isimlerini kaç kişi bilir ki?

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu “Savaş meydanında ağlanmaz” diyor. Fethullah Hoca “Vatan evladı öldüğü zaman orada ağlamayı da bilmeli” diyerek tartışmada yer alıyor. Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Orgeneral Özel’in “gerçek bir komutan olduğunu” söylüyor.

Neresinden baksanız yersiz bir tartışma.

Bu haberlerin gazetelerde yayımlandığı gün 4 askerin daha şehit olduğu ile ilgili haberler de gazetelerde yer aldı. Eruh’ta sekiz saat arayla meydana gelen iki çatışmada dört asker hayatını kaybetti.

Gazetelerde bu habere ayrılan yer, sekiz şehit ile ilgili habere ayrılan yerle kıyaslanmayacak kadar küçüktü. Genelkurmay Başkanı’nın da bu vesileyle ağladığına ilişkin bir habere de rastlamadım.

Giderek duygusuzlaşıyor muyuz, yoksa burada da önemli olan sayı mı?

Şehit sayısı belli bir rakamın üzerine çıkınca mı duygulanıyoruz?

Her gün bir şehit versek, olayın önemi mi azalıyor?

“İki şehit, bir şehit, yedi şehit” diye gördüğümüz rakamlar kuru bir istatistik değildir.

Her biri gencecik insanı ifade ediyor ve bizler ateşin düştüğü yeri yakmasını seyredip, konuşmaya devam ediyoruz.