Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Korumalara da ’eğitim şart’!

ÜNİVERSİTE ikinci öğretim harçlarının yüzde 300’e varan oranda arttırılmasını protesto eden öğrencilerin, polisi nasıl atlattıkları haberini okurken gülmeden duramadım.

Gençler, Başbakanlık binasının önüne kadar üzerinde “Teşekkürler Başbakanım” yazılı bir pankartla geldikleri için polisin güvenlik önlemlerini atlatabilmişler. Bu bize iki şey gösteriyor:

1- Türkiye’de demokrasinin ve gösteri yapma hakkının kullanımının sınırı bu: Hükümeti eleştiriyorsanız kafanıza cop yiyorsunuz, tekme-tokat gözaltına alınıyorsunuz. Yok, hükümeti destekler mahiyette bir gösteri yapıyorsanız Başbakanlık kapısına kadar yürüyüş yapabilirsiniz!

Bundan sonra gösteri yürüyüşü yapmak isteyenlerin kulaklarına küpe olsun!

2- Başbakanlık korumaları, çocukluklarında belli ki hiç Teksas-Tom Miks okumamışlar.

Eğer okusalardı, bu yapılanın en eski Kızılderili numaralarından biri olduğunu hemen anlarlar ve Başbakan’ın rahatsız edilmesini önleyebilirlerdi.

Profesör Okaliptus ve Doktor Salloso bu numaraları hemen anlarlardı. Demek ki Polis Akademisi, Kürt açılımı toplantıları bittiğinde boşalacak salonlarda konunun uzmanlarını bir araya getirip, bir seminer de düzenlemeli.

Dün bu haberi Hürriyet internet sitesinde okurken okur yorumlarına da bir göz attım. Şu yorum dikkatimi çekti:

“Eğitimin pazarlığı olmaz demişler tıp fakültesinden beleşe mezun olan doktorlar ilerde kazandıkları paraları duysanız dudaklarınız uçuklar çatır çatır vericekler bu parayı.”

Yazım kurallarına ve noktalama işaretlerine aldırmadan yazılmış bu yorumu kimin yaptığını gerçekten merak ettim.

Belli ki “Efe Vatan” rumuzuyla yazan bu arkadaşta iş var. Başbakan’a önerim, Emniyet’teki Fethullahçı çeteye bir talimat verip, bu yazarın kim olduğunu bulsun ve onu hemen Milli Eğitim Bakanı yapsın! Kafayı doktorlara takmış olduğuna göre Sağlık Bakanlığı’nda da değerlendirebilir, ben haber vermiş olayım!

Muhalefet ne için yapılır?

HÜKÜMET “Kürt açılımı” konusunda siyasi partilerle görüşmek için randevu istedi ve CHP ile MHP bu öneriyi geri çevirdi.

“Siyaset” toplumun sorunlarına çözüm bulmak için yapılır.

Bunun için iktidarda ya da muhalefette olmanızın, partinizin küçük ya da büyük olmasının bir önemi yoktur.

Görüşlerinizi açıklarsınız, iktidarın neleri yanlış yaptığını söylersiniz ve konuşarak karşınızdaki kişileri ikna etmeye çabalarsınız. İnsanları, kendi siyaset biçiminizin ve söylediklerinizin doğru olduğuna ikna ettiğiniz sürece partiniz büyür, seçimlerde halk için bir seçenek haline gelir.

Ortada ciddi bir konu var.

Hükümet kendince doğru bulduğu bir program içinde hareket ediyor.

Böyle bir durumda TBMM çatısı altındaki iki partinin “Ben bunu seninle konuşmam bile” demesinin yanlışlığı ortada.

Her şeyden önemlisi hükümetin ne yapmak istediğini daha kendisi dahil kimse bilmiyor.

Konuştuklarımız varsayımlardan ve daha önce izlenen politikalardan, verilen demeçlerden yapılan çıkarımlardan ibaret.

Böyle bir noktada, bir muhalefet partisinin tutumu herhalde hükümeti, planının ne olduğunu açıklamaya zorlamak olmalı.

Böyle bir plan yoksa hükümetin ne yapacağına henüz karar vermemiş olduğunu ortaya çıkarmak bile bir muhalefet partisi için kazanım değil midir?

CHP ile MHP’nin tutumlarını bu nedenle anlamakta zorlanıyorum.

Bono o kadar da kötü değilmiş!

GENEL Yayın Müdürü, “Çantanı topla, seyahate gidiyoruz” dediğinde heyecanlandığımı itiraf edeyim.

“Umre’ye mi gidiyoruz, ben parmak arası terlikle dolaşamam ki” diye itiraza hazırlanıyordum ki rota belli oldu: Zagreb!

Ve U2 konseri uğruna yollara düştüm. Aslına bakarsanız uzunca bir süredir U2’ya da, solisti Bono’ya da pek sempati duymuyordum.

Bono’nun devlet adamlarına artık neredeyse “yalakalık” düzeyine varan yakınlığı bir rock sever olarak beni itiyordu. Siyasetçilerle bu kadar içlidışlı olanların sanatçılıklarında bir aşınma olur diye düşünürüm hep.

Konseri izlemeye de biraz bu duygularla başladım. Ama teknoloji ve “rock”, daha üçüncü şarkının ilk notaları çalınıyordu ki fikirlerimin değişmesini sağladı: İyi ki ayak sürümeyip gelmişim!

Eminim Kanat Atkaya, bu konseri ve havasını benden daha iyi yazacaktır, gerisini ondan okursunuz.

Ben sadece daha önce yazdığım ve konserlerde çok konuşan sanatçıları eleştirdiğim yazımla ilgili bir tespitimi tekrarlayayım:

Ülkemizde konserler veren ünlü şarkıcılarımız kızacaklar belki ama tekrarlamak istiyorum ki konserde şarkı söyleniyor! Abuk sabuk konuşmalarla konserin temposu düşmüyor, izleyicinin konserden kopmasına fırsat verilmiyor.

Bono ve arkadaşları tam 2 saat boyunca ara vermeden sahnede kaldılar. Konser biletinde başlangıç saati 21.00 yazıyordu, konser de tam o saatte başladı.

“Büfeler iş yapsın. Alaska, mısır, gazoz satılsın” denilmiyor, konsere ara da verilmiyor.

Şarkıcı ya da topluluğun ün kazanmasını sağlayan eski şarkıların çalınıp söylenmesinde de bir kompleks yok!