PKK dişini gösterdi
DTP Genel Başkan Yardımcısı Emine Ayna, Iğdır’daki mitingde “Kimse bu sürecin en önemli aktörlerini DTP üzerinden tasfiyeye kalkmasın” dedi.
Ayna’nın tanımlamasına göre sürecin en önemli aktörleri PKK ve Abdullah Öcalan.
Bu sözlerini televizyonda izleyince bugüne kadar yaptığımız “PKK, DTP üzerinden siyasallaştı” yorumlarını hatırladım.
Emine Ayna’nın, DTP içindeki konumuna ve siyasal kökenlerine bakınca da şunu düşündüm:
DTP, artık PKK’ya yetmiyor. DTP üzerinden siyasallaşma hesapları, siyasal konjonktür ile birlikte değişti.
Bir yandan ABD’nin Kuzey Irak hesapları, diğer yandan Türkiye’de ne olduğu tam olarak henüz kimse tarafından bilinmeyen iktidarın “Kürt açılımı” örgütün üst yönetiminde “tasfiye” endişesi yarattı.
Abdullah Öcalan’ın “Yol haritası açıklayacağım” diye ortaya çıkmış olması da bir ölçüde bu hesapları yapmış olmasından kaynaklanıyor sanıyorum. Önümüzdeki sürecin en önemli belirleyicisi de bu olacaktır.
Belli ki PKK’ya egemen olan klik, sorunun demokratik bir şekilde çözümlenmesini dinamitlemeye hazırdır.
Hükümetin, “Kürt açılımı” politikasının arkasının doldurulmamış olması da bu örgüte büyük bir fırsat veriyor.
Hem, PKK ve DTP içinde “demokratik çözümden yana olanların” kolayca bastırılması anlamında, hem de bu açılımın da fos çıkmasıyla hayal kırıklığına uğrayacak bölge halkının, PKK’ya tam olarak teslim olmaları anlamında.
Bu durum da “güvenlik” açısından ciddi bir tehdidin varlığına işaret ediyor.
Hükümetin, vakit kaybetmeden planını açıklaması ve tartışmaların bu açıklanmış plan üzerinden yapılmasında yarar var.
Şu andaki tablo, PKK’nın ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe yaramıyor.
Açılım ‘ortak din’ ise işe yaramaz
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, “Yozgat’taki anne ile Hakkâri’deki anne ölen oğullarının ardından aynı duayı ediyorlarsa” deyince, AKP grubundaki bazı milletvekilleri gözyaşlarını tutamamışlar.
“Ne kadar duygusal insanlar” da demek mümkün, “Yedi yıldır iktidarda olan partinin milletvekilleri bunu yeni mi fark etmişler” demek de mümkün.
Başbakan Erdoğan’ın “Aynı duayı ediyorlar” sözleri, eğer sözünü ettiği “Kürt açılımının bir işaretiyse doğru bir yolda değildir” diye düşündüm.
Dünya tarihi, aynı dine inanan insanların, birbirlerinin canına kıymakta tereddüt etmediklerinin örnekleriyle dolu çünkü.
Başbakan belli ki dini kimlikleri, bir üst kimlik olarak tanımlamak ve birliği bu şemsiyenin altında kurmak gibi bir hayale sahip!
Hiç işe yaramayacak bir hayalden ibaret olduğunu söylemeliyim. Eğer din, dünyadaki etnik grupları birleştirecek bir tutkal olabilseydi, bu kadar değişik milli devlet ortaya çıkmazdı.
Başbakan, bu yüzlerce yıl geride kalmış fikirlere bel bağlamaktansa, günümüz dünyasında farklı etnik grupların bir arada barış içinde nasıl yaşayabildiklerine baksaydı, daha gerçekçi bir yol izlemiş olurdu.
Ama ne yazık ki müktesebatı ve siyasi fikirleri nedeniyle böyle bir romantizmin peşine takılıp gitmeye eğilimli.
Belki de kafasının derinliklerinde saklanmış “dini esaslara dayanan bir devlet” özlemi ona bunları söylettiriyor.
THY’deki gazete dağıtımı sorunu
SON zamanlarda çok sık uçuyorum ve uçaklarda dikkatimi çeken bir şeyi paylaşmak istiyorum.
Yurtdışı uçuşlarda dağıtılan gazetelerden söz ediyorum.
Hürriyet, Milliyet, Vatan, Sabah, Radikal dağıtım daha ortalardaki koltuklara kalmadan tükeniyor.
Geriye kalanlarsa kısaca “dinci basın” diyebileceğimiz marjinal gazeteler.
Geçen gün uçağın arka sıralarında yolculuk ediyordum, en çok arta kalan gazete de, apartman ve işyerlerinin kapısına bedavaya bırakıldıktan sonra “en çok satan biziz” diye gürültü yapan malum cemaatin gazetesi.
İki olasılık var: Ya okuyucuları bu gazeteyi uçağa binerken satın alıp biniyorlar ki bu olasılığı eleyebiliriz çünkü kimsenin elinde görmüyorum. Ya da iddia ettikleri kadar okunmuyorlar.
Merak ettiğim asıl konu şu:
Bu gazeteler, gazete yayımlayan şirketlere faydası olsun diye değil, “THY müşterileri memnun olsun” diye dağıtılıyor olmalı.
THY İkram Müdürlüğü’nde bu işe bakan kimse yok mu?
Akşam uçaklar seferden dönünce hangi gazeteden kaç tanesinin dağıtılamadan çöpe atıldığını takip edip, onların yerine o sayıda çok okunan gazetelerden koymayı akıl etmek zor mu?
Elbette zor olmamalı. THY görevlileri de mutlaka bunu düşünmüş ama yapamamışlardır.
Halka açık, ulusal bir şirketin, bu tür bir partizanlığa alet edilmesine SPK ne diyor?