Krizin görünmeyen kurbanları
UŞAK Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Adnan Şişman, ekonomik kriz nedeniyle akademik yılın ikinci kayıt döneminde 328 öğrencinin kayıtlarını yenileyemediğini açıkladı.
İlk etapta kayıtlarını yenileyemeyen öğrencilerin sayısı 700 öğrenci imiş. Kayıt dönemi uzatılmış, üniversite öğrenciler ile tek tek temas kurmuş ve sayı 328’e kadar inmiş.
Prof. Dr. Şişman, harç kredisine rağmen bazı velilerin çocuklarının aylık minimum 250 liralık masraflarını karşılayamayacak durumda olduklarını, kayıt yenilenmemesinin nedeninin parasızlık olduğunu anlatıyor.
Bu durumdaki ana babaların nasıl bir acı içinde olduklarını tahmin etmek zor değil.
Bu tablo 8 bin öğrencinin okuduğu bir üniversiteden bize yansıyor. Ülkemizin bütün üniversitelerinde okuyan öğrencilerin sayısı 2 milyon 600 bin civarında.
Elbette doğrusal bir ilişki kurabilmek mümkün değil ancak toplam öğrenci sayısı düşünüldüğünde ekonomik sıkıntılar yüzünden öğrenimini yarım bırakacak çocukların sayısının azımsanamayacak boyutlara varabileceğini düşünebiliriz.
Yani ülkedeki krize karşı alınacak önlemler sadece uzun vadede sonucu alınabilecek “ekonomik önlemler” ile sınırlı değil.
Hükümet, vakit geçirmeden üniversitelerdeki bu sorunu çözecek önlemleri de almalı.
Öğrenci kayıt harçlarını ödeyemeyecek durumdaki öğrencilere verilen kredilerde istenen fark payının ertelenmesi, yurt, yeme-içme ve giyim masraflarını karşılayamayacak durumdaki öğrenciler için ek kredilerin temin edilmesi gibi birçok önlem bir arada alınmalı.
Bunu ihmal etmek demek, geleceğimizi ihmal etmek demektir.
Merkez sağdaki boşluğu unutmayalım
SEÇİM sonuçlarından sonra yorumcuların çoğunlukla altını çizdikleri konu, AKP’nin erime sürecinin başladığı ve bunu durdurmanın çok zor olduğu.
AKP bu seçimde mağlup olmuş olarak değerlendirilse bile ortada bir gerçek var: Ülkedeki üç kişiden biri AKP’ye oy veriyor ve AKP ülkenin her köşesinde varlığını koruyabildi.
CHP ve MHP kendilerini yenileyerek genel seçimlere girmeyi başarabilirlerse bu tabloyu değiştirme olanağına sahipler.
Ancak burada ihmal edilmemesi gereken konu AKP’nin genel seçimlere kadar ne yapacağı.
CHP ve MHP için var olduğu öne sürülen şansın aynısı, benzer bir dönüşümü gerçekleştirdiği takdirde AKP için de geçerli.
AKP, kendisini gerçek bir muhafazakár demokrat partiye dönüştürmeyi başarabilirse, rakiplerine göre yarışa iki adım önde başlayacak, bunu görmek gerek.
Japonya’da, liberal parti, böyle bir dönüşümü ve geniş tabanlı bir ittifakı kurup yönetebildiği için 1950’lerden beri iktidarda.
Elbette Japonya’nın kendine özgü ve bize hiç benzemeyen özellikleri var. Ancak bir demokraside de bir siyasi partinin geniş tabanlı bir ittifak kurmayı başardığında çok uzun süre iktidarda kalabilmesinin mümkün olabileceğini gösteriyor.
AKP bu dönüşümü gerçekleştirebilir mi? Soru bu aslında.
Genel başkanı her ne kadar “milli görüş gömleğimi çıkardım” dese de aynı fikirler kafasının içinde davranışlarını ve tutumunu etkilemeye devam ediyor.
AKP’nin parti tüzüğü de diğer partilerimiz gibi partiyi bir kere ele geçirenin canı istediği kadar orada kalmasını sağlamak üzere yapılmış.
Genel Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın otoriter tutumu, partisinin bakanları hakkında “hepsini kovarım” diyebilmesi örneğinde de açıkça görülüyor.
Belli ki başbakan kendisini bir padişah zannediyor, bakanları da istediği zaman Yedikule Zindanları’na gönderebileceğini düşünüyor.
Böyle bir partinin gerçekten liberal-demokratik eğilimlere yanıt verebilmesi o kadar kolay görülmüyor.
Türkiye’de siyasetin sol kanadının eksikliğinin demokrasinin gelişmesini olumsuz etkilediğinden söz ediyoruz hep.
Türkiye’de merkez sağda da böyle bir boşluk var.
Dünya liderleri ’teğet’ için ne der?
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, G-20 zirve toplantısına katılmak için Londra’ya gitti.
Bu toplantılara dünyanın en büyük 20 ekonomisine sahip ülkelerin liderleri katılıyor.
Toplantının amacı küresel krize bir çözüm bulmak.
Amerika, herkesin elini cebine atmasını ve dünyada ticaret ile üretimin yeniden canlandırılmasını savunuyor. Fransa-Almanya bloku ise, gelecekte bu tür krizler çıkmaması için yapılacak düzenlemeler konusuna daha çok ağırlık veriyor.
Toplantıya katılan liderler, kendi ülkelerinde kriz ile mücadele için değişik ekonomik paketler açıkladılar, uygulamaya soktular.
Bu 20 lider içinde bir tanesi var ki o krizin kendi ülkesi için söz konusu olmadığını savunuyor.
“Teğet geçti” sözünün siyasal yaşamımıza girmesini sağlayan da odur.
Bu nedenle toplantıya katılanların bizim Başbakan’a ne diyeceklerini hayal etmeye çalıştım.
Mesela, “Sizde kriz mriz yokmuş, sen niye geldin” diyen çıkar mı?
Krize karşı dünya çapında alınacak önlemlerden pay isterse, ona ne yanıt verirler? “Teğet geçenlere para yok” derler mi?
Gerçekten çok merak ediyorum.