Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

AKP bürokratlarına uyarımdır

SEÇİM sonrası “yağcılıktan başı dönmüş” olanları bir kenara ayırırsak, yorumcuların ortak kanısı AKP’nin ciddi bir oy kaybına uğradığı.

Bunu görmek için yorumcu olmaya da gerek yok aslında. Aritmetik, bunu açıkça göstermeye yetiyor.

AKP de daha önce iktidara gelen her siyasi parti gibi seçimle iktidara geldi ve seçim ile gidecek.

Dünyanın demokratik ülkelerinin hepsinde bu böyle oldu, Türkiye’de de böyle olacak.

Gelecek seçimlerde CHP ve MHP seçmene hitap edecek yeni yüzler ve program ile ortaya çıkarlarsa, bu düşüşün büyüyerek süreceğini söyleyebiliriz.

Bunu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın görmemiş olması mümkün değil.

Bunca yıldır siyasetin içinde olan birisi olarak elbette gördü, kendince önlemlerini de alacaktır. Önlem alması gereken sadece AKP’nin siyasi yöneticileri değil elbette.

AKP’nin bürokratları da görmeliler ki hiç bitmeyeceklerini zannettikleri bir iktidar elden gidiyor.

Kendisini il başkanı zanneden valiler, devletin işlerini görürken parti gözlüğünü hiç çıkarmayanlar, bakanın, başbakanın emriyle raporlar yazanlar da bu rüzgárdan kurtulamayacaklar.

Onlara tavsiyem eski alışkanlıklarını terk etmeleridir.

İleride Yüce Divan’da yargılanırken, Başbakan’ın hemen iki sıra gerisindeki koltuklarda oturmak istemiyorlarsa elbette!

Görev CHP’lilere düşüyor!

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın seçim değerlendirmesi yaparken söylediği “CHP’nin kadro zenginliğini iyi değerlendirmediği” tespiti bu partinin gelecek için ne yapması gerektiğini de anlatıyor.

Hatırlayacaksınız, Murat Karayalçın, Deniz Baykal ile birlikte kapalı kapılar ardında yaptığı bir dizi toplantı sonucu Ankara’dan aday gösterildiğinde şöyle yazmıştım:

“CHP’de Ankara halkının sempatisini kazanacak başka birisi yok mu ki aynı yerde iki kere seçim kaybetmiş Karayalçın üçüncü kez aday gösteriliyor?”

Karayalçın seçilmiş olsaydı, benim için gerçekten çok büyük bir sürpriz olacaktı. Bugün şunu da rahatlıkla söyleyebilirim ki CHP, Ankara halkının karşısına yeni, yıpranmamış, iddialı bir isim koysaydı, Mansur Yavaş’ın oyları da bu orana ulaşamazdı.

Yavaş, beklenmeyen bir çıkış yaptı çünkü Melih Gökçek’i istemeyen, Karayalçın’a artık oy vermeyi düşünmeyen seçmenin oyunu da o aldı.

Deniz Baykal, gelecek seçimlerde bu sözünü hatırlar mı? Hiç sanmıyorum.

Sadece gelecek seçimlerde değil, önümüzdeki ilçe ve il kongreleri ve Büyük Kurultay’da da hatırlamayacaktır.

Çünkü parti içinde “kadro zenginliği” yaratacak olan isimlerin bu aşamalardan geçmesi demek, dikensiz gül bahçesi Kurultay’ı kaybetme tehlikesi demektir.

Deniz Baykal, öyle görünüyor ki bu seçim sonuçlarını kendisi için bir zafer olarak değerlendiriyor ve oturduğu koltuğu bırakmaya da niyeti yok.

Görev artık ilçe ve il kongrelerinde oy kullanacak CHP üyelerine düşüyor.

Ne istediklerine onlar karar vermeliler: Yüzde 20’lerde gezinen bir partinin üyesi olmayı mı istiyorlar yoksa iktidara aday olacak, çaresiz insanlara demokratik bir alternatif olacak bir partinin üyesi olmayı mı?

Gelecekten umutlu olmak için

ERTUĞRUL Özkök, dünkü yazısında seçimin ertesi sabahı “huzur içinde uyanan” bir arkadaşından söz ediyordu.

Yaşam biçimini tehlike altında gören, Erdoğan’ın diktatörleşme hevesine kapıldığını düşünen birçok kişi eminim ki böyle bir rahatlama yaşamıştır.

Seçim sabahı aynı tabloya bakınca ben bir rahatlama hissetmedim oysa.

O Türkiye haritasına bakarken, ülkemizin giderek derin fay hatlarıyla bölündüğünü, bu fay hatlarının sabitleşme istidadı gösterdiğini, gelecek günlerin o kadar da parlak olmadığını düşündüm.

Bir yandan etnik bir eksende, diğer yandan da temel toplumsal tercihler ekseninde derinleşmekte olan fay hatları bunlar.

İktidardaki partinin, bu sorunları çözümleyebilmek için gerekli siyasi iradeyi ortaya koyamayacağını düşünüyorum. Şartlar çok daha olumlu iken bunu başaramayanların, kötüleşen ve gerilimin artmasına neden olan koşullar içinde bunu hiç gösteremeyeceğinden korkuyorum.

Çünkü bu fay hatlarından bir tanesi zaten doğrudan doğruya bu siyasi iktidar tarafından pompalandı.

“Muhafazakárlaştırma-İslamileştirme” sürecinin toplumumuzda önemli bir zemin kazandığı seçim tablosuna bakıldığında açıkça görülüyor.

Bu tabloyu yaratmak için çalışanlar onu değiştirmek için neden çaba göstersinler?

Bu toplumsal ayrışmanın hayırlı sonuçlar yaratmayacağını düşünüyorum.

Türkiye’nin siyasi dengesi, solun kendi olması gereken çizgisinden çıkıp, Baykal’ın bürokratik-devletçi çizgisine sokulmasıyla bozuldu.

Gelecekten umutlu olmak istiyorsak, önce bu dengenin yeniden kurulması gerekiyor.