Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Tek adam yönetimine doğru koşar adım

ANAYASAMIZA göre millet egemenliğini Anayasa’da yazılı organlar eliyle kullanıyor. Yasama yetkisini TBMM, yürütme yetkisini hükümet, yargı yetkisini ise bağımsız mahkemeler eliyle!

İstanbul’daki özel yetkili savcılığın yasalarda yazılı bir yetkisini kullanmaya teşebbüs etmesi ise bizim düzenimizde kanunların arkasından dolaşacak yeni bir kanun maddesi yazılarak engellenecek.

Savcılığın yaptığı işin doğruluğunu ya da yanlışlığını tartışıyor değilim.

Sadece yargıya ait yetkilerin, karşılaşılan özel durumlar için yürütmeye devredilmesinin sakıncalarına dikkat çekmek istiyorum.

Taha Akyol, yeni yayımlanan “Atatürk’ün İhtilal Hukuku” isimli kitabında (Doğan Kitap) “tamamen demokratik 1. Meclis’in denetleyemediği bir devlet organı olmadığını” anlatıyor.

Daha sonra bu düzenin nasıl bir tek şef yönetimine doğru evrildiğini, hangi hukuksal aşamalardan geçildiğini gözler önüne seriyor.

“Parti devletinde kanunlar ve Anayasa şefi sınırlamak için değil, onun direktifleri yönünde toplumu düzenlemek için çıkarıldı” diye yazıyor.

AKP çoğunluğunun hayallerine ne kadar da benziyor!

Başbakan istedi diye kanunlar değişiyor, TBMM denetim görevini zaten tamamen unutmuş durumda, Anayasa Başbakan’ın gelecekteki Cumhurbaşkanlığına göre değiştirilme yolunda!

Tarih tekerrür ediyor ve doludizgin bir “tek adam yönetimine” doğru ilerliyoruz! Bunun hayırlı bir gelişme olduğunu kim söyleyebilir ki?

Daha inandırıcı bir gerekçe bulun

HÂKİMLER ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK), MİT Müsteşarı ve eski MİT görevlilerini ifadeye çağıran ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı tarafından görevinden alınan KCK savcısı Sadrettin Sarıkaya hakkında inceleme başlattı.

HSYK’dan yapılan açıklamaya göre “KCK Soruşturması” kapsamında “MİT görevlileri hakkındaki çeşitli iddialar içeren bilgi ve belgelerin basında yer alması nedeniyle soruşturmanın gizliliğinin ihlal edildiği” gerekçesiyle resen inceleme başlatılmış. Kurul, bu kararı oy birliği ile almış!

Kusura bakmasınlar ama gerekçeleri bana hiç inandırıcı gelmiyor.

Son yıllarda “soruşturmanın gizliliğini ihlal”, kamuoyunun yakından takip ettiği bütün önemli davaların en önemli sorunu oldu.

Ergenekon soruşturmalarında, şike soruşturmasında, askerler ile ilgili bütün soruşturmalarda gizlilik diye bir şey kimsenin aklına gelmedi.

Daha iddianameler mahkemeye verilmeden önce, iddianame özetlerinin yayımlandığını bile gördük!

Tabii iki istisnayı da unutmayalım: Deniz Feneri soruşturması ile KPSS soruşturmasında bırakın bilgiyi, su bile sızmadı, sızmıyor!

HSYK madem bu konuda bu kadar hassastı, soruşturmanın gizliliğini ihlal edenleri oy birliği ile müfettişe havale ediyordu da neden bugüne kadar bu hiç uygulanmadı?

Demokratik devlet geleneği bu mu?

DIŞİŞLERİ Bakanı Ahmet Davutoğlu, Milliyet’te Aslı Aydıntaşbaş’a şöyle diyor: “Ortadoğu kritik bir değişimden geçerken güçlü bir dış istihbarata ihtiyacımız var. Böyle bir dönemde MİT’in tartışma konusu yapılmasını Türkiye’nin güvenliği açısından çok tehlikeli bulurum.”

Bir kez daha eski “milli birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz dönem” tekerlemesini duymayacağımı zannediyordum. Ama görüyorsunuz eski bir hastalık kılık değiştirip, yeniden önümüze sürülüyor!

Davutoğlu, Aydıntaşbaş’a bunları söylerken şunu da ekliyor: “Fidan’ın dış istihbarat bağlamında yaptığı çalışmaların sağlıklı yürüyebilmesi için bu tartışmaların demokratik devlet geleneği içinde nihayete erdirilmesi lâzım.”

Bunu “nihai sözü söyleyecek seçilmiş otoritedir” diye bağlıyor. Böylece, MİT ile ilgili olarak yargıya intikal etmiş bir soruşturmayı engelleyecek yasa değişikliği girişimine meşruiyet kazandırma arayışında.

Ama bu arayışta vardığı nokta, “demokratik devlet geleneği” söylemi ile çelişiyor.

Eğer bir demokratik devlet geleneğinden söz ediyorsak, güçler ayrılığı ilkesini hiç unutmamamız gerekirdi.

Yargının, MİT’in yasa dışına çıkmış bazı mensupları varsa, bunları soruşturması demokratik hukuk devleti olmanın bir gereği değil midir?

MİT’in yasa dışına çıkmış bazı personeli varsa, bunlara göz yummak ile MİT’in güçlü bir örgüt olarak dış istihbarata ağırlık vermesi arasında nasıl bir ilişki kurulabilir?

Yargı, yürütmeyi denetleyemiyor. Yasama organı, denetleme görevlerinin hiç birini yerine getirmiyor. En sıradan soru önergeleri bile yanıtsız kalıyor.

“Demokratik devlet geleneği” bu mudur?