Meleklere inanıyorum!
HAYATIMDA iki tane çok önem verdiğim kadın var.
Bunu bu kadar kolayca yazabiliyor olmamın nedeni ikisinin de “roman kahramanı” olması.
Elbette gerçek hayatta karşılıkları mutlaka var ama biz onları, çizgi romanları çizenlerin gözüyle tanıyabiliyoruz.
Birisi “Tinkerbell”, diğeri ise “Uzun çoraplı Pippi”!
Uzun Çoraplı Pippi’yi sevmemin nedeni, ayağındaki iki çorabın birbirinden her zaman farklı olması, tuhaf kılıklarda dolaşması ve babasının “korsan” olması.
Yaşı itibarıyla “kadın” tanımına girmiyor ama ben biliyorum ki sadece kendisi için giyinen, “El álem ne der” sorusunu aklına getirmeyen bir kadın tipi de var. Ayrıca “aile durumu” da yerleşik düzen ile çatışmayı temsil ediyor ki öyle bir aileden kötü kız zaten çıkmaz kanaatindeyim.
Tinkerbell ise var olduğuna inanırsanız hayatınızın içinde olacak ve küçük kanat çırpışlarıyla dünyanızı yaşanır kılacak bir tip. Bu açıdan bakınca daha çok ev kadını tipi aslında!
Bu cumartesi günü bu iki kahramanı hatırlamama neden olan şey, Abba’nın şarkılarına son zamanlarda fazlasıyla düşmüş olmamdır.
Biliyorum, bazı arkadaşlarım bu nedenle önümüzdeki haftaki buluşmamızda benimle biraz makara saracaklar ama olsun.
Allah’ın bildiğini kuldan niye saklayayım ki?
Şu şarkıya takıldım en çok: “I have a dream” (Bir rüyam var) isimli şarkı bu. Bir yerinde “I believe in angels!” (Meleklere inanıyorum) diye bir söz geçiyor.
Onlara gerçekten inanıyorum!
Havva’lar olmasaydı Ádem’ler ne yapardı?
BİR karikatür anlatacağım, artık yazıyla ne kadar başarabilirsem. Karikatürün sahibini hatırlamıyorum, kendisinden peşinen özür dilerim.
Olay, dünya tarihinin ilk günlerinde geçiyor. Evrim mi olmuş, yoksa zaten öyle mi yaratılmışlar, bu polemiğe girmek istemem.
Her yer yemyeşil, sular akıyor, güneş parlıyor, kuşlar, böcekler ötüyor. Karikatürde bir Ádem var, daha çok Tekin Aral’ın ölümsüz “Arap Kadri”sine benziyor.
Havva şahane bir kadın, uzun sarı saçları beline kadar iniyor, her şey yerli yerinde. O namussuz yılan Havva’ya bir kırmızı elma vermiş, o da en cilveli haliyle elmayı Arap Kadri kılığındaki Ádem’e uzatıyor.
Ádem’in konuşma balonunda şunlar yazılı: “Soy da ver!”
Karikatür sanatı, en çarpıcı gerçeği en acımasız biçimde ve en doğrudan yolla anlatmaktır. Fazla söze gerek olmuyor, çünkü çizgilerdeki ifade ve çizgiyle yaratılan atmosfer zaten yeterli oluyor. Tipik bir “kadın-erkek” durumu! Onaylıyor değilim elbette ama bir gerçeği de kabul etmem gerekiyor ki birçok erkek, o karikatürdeki Ádem gibi davranıyor.
Öyle davranmayıp, Havva’ya elmayı kendisi soyarak getiren erkekler de var elbette.
Geçen gün arkadaşlarla bunun üzerine konuştuk.
Bazı arkadaşlarım, karikatürdeki Arap Kadri kılıklı adamın tavrının aslında Havva’nın tutumundan kaynaklandığını söyledi.
Kadınlarda var olduğunu iddia ettikleri “teslim olmuş kadın ruhunun” bir yansıması olduğunu söylediler. Doğru olabilir. Bilemem. Benim tanıdığım kadınlar o noktada elmayı kafanıza atarlar.
Ancak böyle genel kabul gören bir durum olduğuna göre benim tanıdıklarım istisna olmalı.
Sorun (eğer bu bir sorun ise) sanıyorum ki en temelinde kadınların erkeklere göre daha verici olmalarından kaynaklanıyor.
Bir kere sevdi mi, sevdiğinin hiçbir kusurunu göremeyen kadınlar, kadın nüfusunun ağırlığını oluşturuyorlar.
Bir arkadaşım bunun da evrim sürecinin doğal bir parçası olduğunu savunuyor.
Kadınlar böyle davranmasalardı hepimizin tek başına yaşayan, sakal bıyık birbirine karışmış evsizlerden farkımızın olmayacağını savunuyor. Dün öğlen yemek yediğimiz lokantada etrafıma baktım, galiba çok haklı!
Velev ki doldurulmuş
HÜRRİYET muhabiri Bülent Sarıoğlu’nun dün yazı işleri gündeminde okuduğum haberi, bence Türk usulü devlet yönetiminin mükemmel bir fotoğrafını çekmesi nedeniyle övgüyü hak ediyor.
Habere göre Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu, “özel kalem ve basın müşavirliği” gibi “istisnai” görevler için sınavsız atanmak üzere 2003’ten beri bakanlıklara 11 bin 72 kadro tahsis edildiğini açıklıyor. Başesgioğlu, bu kadrolardan kaçına atama yapıldığı konusunda ise “Devlet Personel Başkanlığı’nda bilgi bulunmamaktadır” diyor.
Devlet Personel Başkanlığı’nda kaç memur çalışıyor bilmiyorum.
Kendilerine verilen görevleri yapmak konusunda ellerinden geleni esirgemediklerine de eminim.
Bizim devlet dairelerimizde memurlar çalışmıyor gibi görünseler bile mutlaka bir şeyler yapıyorlardır, bunu da biliyorum!
Ama şunu anlayamıyorum: 11 bin 72 kadro açılıyor ve bu doldurulmuş mu, kadrolar boş mu kimse bilmiyor!
Ve daha önemlisi: “Velev ki doldurulmuş”, bu arkadaşlar ne iş yapıyorlar bilen var mı?