Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Melis’in ölümünden kimi sorumlu tutuyorum?

UYUŞTURUCU kurbanı lise öğrencisi Melis Akpınar’ı adım adım ölüme götüren süreç ile ilgili haberlerdeki bir ayrıntı sizlerin de dikkatinizi çekmiştir.

16 yaşındaki Melis, yine kendisiyle aynı yaştaki bir başka kız çocuğuyla buluşmuş ve Taksim’deki Rush Bar’a gitmiş.

16 yaşında iki kız çocuğu Taksim’de bir bara gitmişler, barın ismi de belli.

Yaşları 18’den küçük çocukların Taksim ve civarındaki barlara ellerini kollarını sallayarak girip çıkabiliyor olmalarındaki yanlışlık ve görevlilerin ihmali ile ilgili olarak bu yazdığım kaçıncı yazı hatırlamıyorum.

Bu tür işletmelerin denetlenmediği, çoğuna 18 yaşından küçüklerin serbestçe girip çıkabildiği kimse için bir sır değil.

Melis’in anne ve babası kızlarının ölümünden kendilerini suçluyorlar.

Elbette parçalanmış bir ailede, ortada kalmış bir çocuğu günümüzün kötülüklerinden koruyabilmek kolayca mümkün olamıyor.

Ama ben talihsiz anne-babayı değil, İstanbul’u yönetenleri ve güvenliğinden sorumlu olanları suçluyorum.

Uyuşturucu satıcılarının lise kapılarında cirit attığı, küçük çocukların gece kulüplerine, barlara serbestçe girip çıkabildiği bir kent oldu İstanbul.

Şimdi biliyorum ki İstanbul Emniyeti hemen bir açıklama yapacak, geçen yıl şu kadar kilo eroin, bu kadar kilo hap yakaladık, şu kadar barı kapattık diyecek.

Ama hepimiz de bileceğiz ki Melis, bu süreçten geçtikten sonra ölen ilk çocuk değil ve daha etkin bir mücadele yapılmazsa son çocuk da olmayacak.

Doğu’daki terör haber bile olmuyor

HİNDİSTAN’ın Bombay kentindeki terör saldırılarının sonunda ölenlerin sayısı dün bu yazının yazıldığı saatte 190’a ulaşmıştı.

Olayın meydana geldiği saat, aslına bakarsanız “Batı medyası” için en uygun zamandı. Sayfaları hazırlamak, haberleri ve fotoğrafları toparlamak için yeterli vakit vardı.

Dün baktım, bizim Türk gazeteleri de dahil olmak üzere neredeyse bütün Batı basını Bombay saldırılarını birinci sayfalardan ama “küçük haber” olarak görmüştü. (Üç gazete hariç: İspanyol El Pais, Amerikan New York Times ve İngiliz The Guardian, haberi manşetlerine taşımıştı.)

Hatırlar mısınız bilmiyorum ama Londra’da geçen yıl ve Madrid’de 2004’te meydana gelen benzer bombalı saldırılar, bizimkiler de dahil dünyadaki tüm gazetelerin birinci sayfalarını kaplamıştı.

Batı basınının Türkiye’de meydana gelen terör olayları karşısındaki tutumu da bizim Bombay saldırısı karşısında izlediğimizden farklı değil.

Geçtiğimiz yıl Kuşadası’ndaki bir minibüse yapılan bombalı saldırı da Batı basınında aynen böyle geçiştirilmişti.

Belli ki hepimizin bilinçaltında Batı’daki terör olaylarının daha önemli olduğu gibi bir fikir var.

Sanki terörist saldırılar Doğu’ya kaydıkça bizim de, Batı basınının da ilgi alanından çıkıyor gibi geliyor bana.

Bunun nedeni acaba Doğu’da insan yaşamının gerçekten daha değersiz olması mı?

Sözlükleri sansürleme girişimi

TÜRK Dil Kurumu, kadınları aşağılayan bazı atasözleri ve deyimlerin sözlüklerden çıkarılacağını açıkladı.

Bu amaçla 20 bine yakın deyim ve atasözü taranacak ve “Türk gelenek, kültür ve inançlarına uymayan sözler” yeni sözlüklere alınmayacak.

Haberi Hürriyet’te okurken “Tam da 12 Eylül artığı bir kuruma yakışan davranış” diye düşündüm.

Atasözleri ve deyimler, bazılarının anlamlarını beğenmesek, argo bulsak ve kullanmamayı tercih etsek de Türkçe’nin binyıllar içindeki gelişmesinin bir sonucu.

Ve “dil” dediğimiz şey de bir odaya kapanıp geliştirilemiyor.

Halkların yaşam biçimlerinden, alışkanlıklarından, geleneklerinden besleniyor. Zaman içinde dilimize giren her deyim, her kelime, her atasözü bir toplumsal ihtiyaca yanıt vermek üzere, toplumların o andaki bilinç düzeylerinden kaynaklanıyor.

Bu nedenle de üzerlerinde titizlenmek gerekiyor. Bir dilin bütün zenginliğini ve birikimini yansıtması gereken sözlüklerden bunları ayıklamak ise bilimsel değil, ancak mizahi bir yaklaşım olabilir.

Çünkü dilimizde kadınları aşağılayan deyim ve atasözleri birilerinin canı öyle istediği için uydurulmuş şeyler değil. Toplumsal yaşamımızda, kadına verdiğimiz değeri ve önemi gösteriyor.

Bu önemi artırmak ve kadınları toplumsal yaşamımızda erkeklerle eşit seviyeye getirebilmek başka bir şeydir, bu durumu tespit eden sözcükleri sözlüklerden atmak başka bir şey.

Bu deyimleri ve atasözlerini sözlüklerden atmadan önce, bu deyimlerin içerdiği fikirleri toplumsal bilincimizden çıkarmamız gerekiyor.

Ve bu da sözlükleri “sansürleyerek” ulaşılabilecek bir durum değil.