Memlekete hizmetin en iyi yolu!
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın Halep’e giderken, uçakta “Memlekete nerede daha iyi hizmet edeceksem o makamda olurum” dediğini gazetelerde okudum.
Eğer bu görüşünde samimiyse, üzerinde konuşmaya değer diye düşündüm.
Yoruma tersinden başlayalım ve önce “hangi makamda bulunmaması gerektiğinden” yola çıkalım.
Demek ki bir kere cumhurbaşkanlığı sevdasından vazgeçmeli.
Cumhurbaşkanlığı makamına Türkiye Cumhuriyeti’nin laik, demokratik ilkelerini iyice özümsemiş, kültürlü, temsil görevini hakkıyla yerine getirebilecek birisi oturmalı çünkü.
Bu durumda başbakanlıktan da ayrılsa daha doğru olur.
Satılan arsaların ve şirketlerin getirdiği parayla zenginleşmenin aldatıcı olduğunu bilecek, hukuka saygılı, “cibilliyetsiz, kaportası bozuk” gibi ifadeler kullanmadan da derdini anlatabilen, işsizliğin hálá çözülemediğinin farkında olan, eğitim denince aklına sadece imam hatip liseleri gelmeyen birisi bu işi daha iyi yapabilir.
“Recep Tayyip Erdoğan hangi makamda olsa memlekete daha yararlı olur” sorusunun ise birçok yanıtı var elbette.
İyi konuştuğu için “Popstar Alaturka’ya sunuculuk” benim önerebileceğim bir makam.
Bazen konuşmalarında kolayca incitici olabildiği için yetenek yarışması programlarında jüri üyeliği de fena olmayabilir.
Erdoğan’a önerebileceğimiz “başka makamlar” konusunda fikir jimnastiği yapmayı da siz değerli okuyucularıma bırakıyorum.
Bu nasıl bir değer
CİZRE Belediye Başkanı Aydın Budak’ın, Nevruz kutlamaları sırasında “Selam İmralı’ya” sözleri nedeniyle bölücü örgüt propagandası yaptığı için tutuklanması, kentte gösterilerle protesto ediliyor.
DTP Genel Başkan Yardımcısı Osman Özçelik de önceki günkü protesto yürüyüşüne katıldı ve yaptığı konuşmada “Başkanlarımızın söylediği barıştır. İnsanlarımızın ortaya çıkardığı değerlere sahip çıkmaktır. Biz değerlerimize tabii ki sahip çıkacağız. Bunun bedeli ne olursa olsun sahip çıkacağız” dedi.
Özçelik’ın “sahip çıktığı değer”, bebeklerin, öğretmenlerin, orada bulunmalarının nedeni yöre halkına hizmet etmek olan kamu görevlilerinin, gencecik askerlerin ve polislerin katlinden sorumlu.
Aileleriyle birlikte öldürülen korucu Kürtlerin kanları da onun elinde.
Peşine takıp dağlara sürüklediği, o Şam’da keyif çatarken ölüp giden binlerce Kürt gencinden de o sorumlu.
Böyle bir adam, kimliğini “Kürt” olarak tanımlayanların “ortaya çıkardığı bir değer” olabilir mi?
Sanırsınız ki Budak bir yazardan, şairden, ressamdan, bilim adamından söz ediyor!
Öte yandan gösteri yürüyüşünde atılan “Cizre savcıya mezar olacak” sloganlarının nasıl bir barışçılık ifade ettiğini de merak ettiğimi belirteyim.
“Ortaya çıkardığı değer” Apo olanın, “barışı” da böyle oluyor demek ki.
Borat’ın gerçek kişiliği ortaya çıktı
DÜN Sabah’ı okuduktan sonra Borat’ın köşesindeki logonun altına, filmlerin başına konan ve izleyiciyi uyaran yazı ve işaretlerden konulması gerektiğini düşündüm.
18 yaşın altındaki çocukları ve ebeveynleri uyaracak işaretlerden: Yazının içeriğinin şiddeti özendirici ve argo ifadeler taşıdığı hakkında bir uyarı işareti.
Belli ki sinirleri iyice bozulmuş ve iyi kalite giysilerin altına saklanan gerçek kişiliğinin ortaya çıkmasına neden olmuş.
Sabah’ın gelecekteki sahiplerinin bu uyarıyı dikkate almaları gerekiyor, çünkü bir gazete yazarının yazısında böyle ifadeler kullanması yeni yetişen kuşaklar için iyi bir örnek değil.
Borat, TMSF’nin Sabah’a el koymasının ardından gazetede yaptığı konuşmada, bu olayın Hürriyet’te “şampanya patlatılarak” kutlandığını iddia etmiş. Dün de Aydın Ayaydın köşesinde aynı şeyden söz etti.
Bu saçma iddiaya yanıt vermeye gerek yok aslında ama bir yalanın giderek dallanıp budaklanmasını önleyebilmek için bunu yazmak zorundayım.
Biz bazen gazetedeki arkadaşlarla bazı kutlamalar için şampanya patlatırız. Bu doğru.
Arkadaşlarımızın doğum günlerinde, başarılı bir iş yaptığımızda, bir arkadaşımız terfi ettiğinde bunu paylaşmayı severiz.
Ama başkalarının mutsuzluklarını, başarısızlıklarını kendimiz için bir kutlama vesilesi olarak görmeyiz.
Bu gazetede, başkalarının mutsuzluğunu kutlamak gibi bir alışkanlığımız yoktur.
Başkalarının başarısızlıklarından mutlu olanların iyi insanlar olamayacaklarına inanırız.
1985 senesinden beri aralıklarla bu gazetenin çatısı altında değişik görevlerde bulundum, yöneticilik yaptım, şimdi de köşe yazarıyım.
Geçmişte de böyle terbiyesizlikler yoktu, bugün de olmadı, gelecekte de olmayacak.