Mercedes uçar gider!
ABD Adalet Bakanlığı, Mercedes üreticisi Daimler aleyhine 22 ülkeye 1997-2008 yılları arasında milyonlarca dolar rüşvet dağıttığı iddiasıyla suç duyurusunda bulundu.
Rüşvet dağıtılan ülkeler arasında kolayca tahmin edebileceğiniz gibi Türkiye de var.
Bay X ve Bayan X isimli şahıslara rüşvet verilmiş. Gazetelere yansıyanlar şimdilik bu kadar.
Eminim ki birçok kişi şimdi bu iz üzerinden gidilerek Türkiye’deki bir yolsuzluğun da ortaya çıkabileceğini düşünüyordur.
Eğer, dağıtılan rüşvet, küçük memurlara küçük rakamlardan ibaret ise evet, bu gerçekleşebilir.
Ama büyük isimlere, büyük rüşvetler söz konusu ise Mercedes’in kimlere rüşvet dağıttığını asla öğrenemeyiz.
Lockheed’de böyle olmuştu örneğin. Dünya üzerinde Lockheed’in kimlere rüşvet dağıttığını öğrenmeyen kalmadı, Türkiye hariç!
Siemens’de de aynı şey oldu. Herkes kendi “rüşvetçisinin” peşine düştü, biz rüşvetçi ile yemek yediği duyulan bakanın kim olduğunu bile öğrenemedik.
Bu işte de aynen böyle olur diye düşünüyorum.
Baksanıza aylar geçti, Almanya’daki Deniz Feneri yolsuzluğunun dosyasının tamamını getirtmeyi bile başaramadık!
Venedik sularında kürek çekelim!
ÖNCE bildiklerimizi kısaca tekrarlayalım:
1- Hükümet Anayasa’yı değiştirmek istiyor, bunu yaparken Venedik Komisyonu kararlarını hatırlatıyor.
2- Hükümet AKP’nin kapatılması davasında her fırsatta Venedik Komisyonu kararlarına ithafta bulunuyordu.
3- Hükümet, Anayasa değişikliklerinin tümünün referanduma birlikte sunulmasını istiyor.
Venedik Komisyonu’nun “bir demokrasi için olmazsa olmaz” kurallarını da hatırlayalım:
1- Komisyon, referandumlarda birbiriyle ilgisi olmayan konuların aynı anda halka sorulmasını doğru bulmuyor. Gerektiğinde birden çok soru sorulmasını istiyor. Bunun “özgür oy kullanma iradesinden bile önemli” olduğunu vurguluyor. (Bakınız: Venedik Komisyonu Referandumlarda İyi Uygulamalar Kılavuzu 30. madde. Tarih: 21 Aralık 2006.)
2- Venedik Komisyonu, Türkiye’deki yüzde 10’luk seçim barajının düşürülmesini istiyor. Raporun “Arzu edilmeyen sonuçlar” bölümünde Türkiye (yüzde 10) ve Rusya’da (Yüzde 7) uygulanan seçim barajlarının yüksekliğine dikkat çekiyor. Yüzde 3 ile yüzde 5 arasındaki bir barajın “demokrasiler açısından kabul edilebilir” olduğunu belirtiyor. (Bakınız: Venedik Komisyonu Parlamentoya Seçilmede Sınırlamalar ve Barajlar Raporu. Tarih: 12 Ocak 2009.)
Şimdi bir hükümet yetkilisinden, Başbakan’dan ya da yardımcılarından da olabilir, bir açıklama bekliyorum.
Yaptıkları perhiz ile Venedik Komisyonu’nun kurduğu turşu arasında bir ilgi var mı?
Şimdi sıra muhalefette
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, AKP’nin hazırladığı Anayasa değişikliği önerisinin bir “taslak” olduğunu, “eleştiri ve önerileri dikkate alarak gerekirse değiştirebileceklerini” söyledi.
Görebildiğim kadarıyla “yandaş medyanın hınk deyicileri” dışında, Anayasa değişikliği taslağını beğenen kimse yok.
Yüksek yargı başkanları görüşlerini açıkladılar, memnun değiller.
Bizler de köşelerimizde yazıyoruz, bu bir demokratikleşme paketi değil, yargıyı AKP’lileştirme paketi.
Şimdi görev TBMM’deki muhalefet partilerine düşüyor.
“Bir çay içer, anca gidersiniz” tavrını bırakmalılar.
Bu paketin yerine ne önerdiklerini söylemeliler.
İçinde seçim barajını düşüren, siyasi faaliyetler dışındaki milletvekili dokunulmazlıklarını kaldıran, yargıyı gerçekten bağımsız ve tarafsız hale getiren düzenlemeler içeren yeni paketi AKP’nin önüne koymalılar.
Elmalar ile armutların aynı anda oylanacağı bir referandumun yapılamayacağına AKP’yi ikna etmeliler.
Başbakan’ın işine nasıl gelirse öyle konuştuğunu, söylediği bir sözü sonra unuttuğunu biliyoruz ama bu iş ciddi.
AKP’nin gerçek niyetinin herkesçe görülmesi için bu çağrıyı kabul etmeliler.