Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Ne sanalı, biz gerçeğinde yaşıyoruz!

New York Times gazetesinin bir haberinde yaptığı yanlışlık, sanal alemde “yeni bir ülkenin” kurulmasına neden olmdu.
Kırgızistan’da bir dağa tırmanış öyküsünün anlatıldığı haberde, ülkenin adı yanlışlıkla Kırzbekistan şeklinde yazılmış.
Özbekistan ile Kırgızistan arasında bir kafa karışıklığı!
Gazete bu yanlışlığı ertesi günkü nüshasında düzeltmiş ama sanal alemde bu isimde yeni bir ülke bile kurulmuş.
Nationstates.com isimli internet sitesinde, isteyenler hayali bölgelerde hayali devletler kurup, bu devlete başkent, bayrak, para birimi, milli marş vs. gibi değerler de belirleyebiliyorlarmış.
İşte bu sitede Kırzbekistan diye bir ülke kurulmuş, bayrağı da Kırgız bayrağı ile Özbek bayrağının bir karışımı.
Bu “yeni devletin” yönetim biçimi olarak da şu benimsenmiş: “Otoriter demokrasi”!
Bir oksimoron tabii, ama bizim ülkemizin hakkını yememek için belirtmeliyim ki bu ülke oksimoronların gerçek olabildiği bir ülkedir.
Tabii sanal alemde bu devleti kuranın hayal gücünün azlığına da dikkat çekmek isterim:
“Otoriter demokrasi”nin bir fantezi olduğunu zannediyor, ama biz gerçeğini burada yaşıyoruz!
Hesapta demokrasi var, serbest seçimler ile belirlenen meclisten bir hükümet çıkıyor.
Ama burada da bitiyor!
Meclis çoğunluğu bir kişinin ağzına bakıyor, yargı hükümete bağımlı, güçler ayrılığı hak getire.
Polis mahkeme kararı olmadan gazete dağıtımını engelleyebiliyor, bir tweet attı diye gazeteciler iki gün gözaltına alınabiliyor.
Siyasi partiler var ama faaliyetleri polisin denetimine tabii, polisin izin vermediği afişi parti binasına bile asamıyorlar.
Bir demokrasinin olmaz ise olmazı basın özgürlüğü yok, düşünce açıklamak yasak, demokratik protesto hakkı şiddetle bastırılıyor.
Başkalarının “sanal fantezi” dedikleri şeyi “Yeni Türkiye” isimli gerçek bir ülkede yaşıyoruz!
Montaj ve ekleme yok!
Yolsuzluk ve rüşvet ile suçlanan bakanları aklamak için kurulduğu artık açıkça ortaya çıkan TBMM Soruşturma Komisyonu’nun AKP’li üyelerinin gerekçelerinden biri de, telefon dinleme kayıtlarının “orijinal olup olmadığının bilinemediği” idi.
Şöyle iddia ediyorlardı: Adli Tıp’ta yapılan inceleme, telefon kayıtlarının konuşmalar ile uygunluğunu tespit ediyor ama bu kayıtların montaj olup olmadığını belirlemiyor.
MHP’li komisyon üyesiMesut Dedeoğlu’nun 730 sayfadan oluşan muhalefet şerhinin eklerinde yer alan belgeler, ses kayıtlarında montaj olmadığını ortaya koyuyor.
Kayıtlarda silme, ekleme, değiştirme, oynama yapılmadığı Adli Tıp incelemesine konu olmuş ve bunlarla ilgili bir sorun da tespit edilmemiş!
Yani o tuhaf konuşmaların olduğu ses kayıtları tümüyle gerçek, montaj değil, ekleme ya da çıkarma yok!
Böylece komisyonun AKP’li üyelerinin, dayandıkları en temel gerekçenin aslında çürütülmüş olduğu ortaya çıkıyor.
Bakanların servetleri ile ilgili MASAK raporu da bunların üstüne konulduğunda, ortaya çıkan gerçek, AKP’lilerin savunduğunun tam tersi.
Ama bütün bunlar hiç birinin umurunda bile değil zaten.
Yazdıkları gerekçelere bakarsan, “polis suç işlemeyi teşvik etmiş” diyen bile var!
“Suç yoktur” diyemiyorlar, “polis teşvik etti”, “deliller hukuksuz” gibi gerekçelerin ardına saklanıyorlar.
Çünkü emri büyük yerden aldılar ve şimdi oturdukları koltukların kefaretini ödüyorlar.
“Algı” dediği, gerçeğin ta kendisi
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Sarayı’na sofra kurdurmuş ve 16 bilim adamını davet edip, yemek yemiş. Afiyet olsun diyelim önce.
Belli ki Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı forsundaki bu “16 yıldız – eski büyük Türk devleti” konusuna iyice takılmış.
Bakalım 16 rakamı bundan sonra daha kaç kez ve nerelerde karşımıza çıkacak?
Davet edilen bilim adamlarının verdiği bilgilere göre yemekte “islamofobi” ve “Türkiye’ye karşı yapılan algı operasyonu” ile nasıl mücadele edileceği konuşulmuş.
Cumhurbaşkanı’nın takıntılı olduğu konulardan biri de demek ki bu “Türkiye’ye karşı yapılan algı operasyonu” meselesi.
Geçen gün de yandaş yayın organlarının ortak yazı işleri toplantısına başkanlık etmiş ve yine gündeme bu konuyu getirmişti.
Hemen söyleyeyim, bununla mücadele etmek için “değişmesi” gerekiyor.
“Algı” dediği şey bir “gerçekliktir” ve Türkiye ile ilgili olarak batıya hakim olan “demokrasiden sapıyor” endişeleri de böyle bir gerçekliktir.
Daha dün bir gazetenin dağıtımı, mahkeme kararı olmadan polis tarafından keyfi bir şekilde engellendi.
Bir demokraside kabul edilebilecek bir şey midir bu?
Bunun neresi “algı”? Gerçeğin ta kendisine işaret ediyor!
Yargı bağımsızlığı diye bir şey kalmadı, yargı adeta Adalet Bakanlığı’nın bir genel müdürlüğü seviyesine indirgendi. Bunun nesi “algı”?
Tek adam olma hevesi her geçen gün giderek artıyor ve bunun örnekleri birer birer ortaya çıktıkça “algı” daha da güçleniyor.
Bilemiyorum, yemeğe katılan profesörlerden biri bunları söylemeye cesaret edebildi mi, ama bu algıyla mücadele etmeyi gerçekten istiyorsa önce değişecek ve demokrasiyi iyice içine sindirecek.
Öteki türlü ne yaparsa yapsın, boşuna çabalamış olacak, algı asla değişmeyecek.