Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Neresinden baksanız tuhaf bir durum

DENİZ Baykal’a yönelik komplo iddialarını gazetelerde hayretle izliyorum.

Kişisel olarak tanıdığım kadarıyla Baykal’ın böyle bir olay içinde olamayacağına inanırım. Böyle bir durum ile karşılaşan bir gazetecinin de gazetelere yansıdığı biçimde davranmaması gerektiğini düşünürüm.
Tuhaf bir durum ile karşılaştığımıza kuşku yok.
Kafalarımızın karışması için bu olayda her şey mevcut.
Buna bakınca da bir hazırlık soruşturmasında elde edilen bir bilginin nasıl olup da gazetelere yansıyıp, manşetlere çıktığı ile ilgili kuşkularım da var.
Yine bir “Maymuna bak” oyunu ile mi karşı karşıyayız diye düşünmeden edemiyorum.
Öte yandan Nazlı Ilıcak ve başka bazı gazeteciler ile ilgili “özel notların” neden tutulduğunu da anlayamıyorum.
Bunun gazetecilik ile ne ilgisi var?
Soner Yalçın, bu notları 20 yıl önce tuttuğunu, defterinde kaldığını açıkladı ve özür de diledi.
Benim açımdan böyle bir konuda özür yeterli değildir.
Gazeteci, gazeteci gibi davranmalı. Başkalarının özel hayatları ile ilgili notlar, bunu günün birinde kullanma amacını taşımıyorsa, ne için tutuldu? Başkalarının özel hayatları sadece kendilerini ilgilendirir, başka hiç kimseyi değil. Bu tür bilgileri toplayıp saklamak gazetecilik değildir.
Öte yandan şu da var: Gizli kalması gereken hazırlık soruşturması sırasında ele geçirilmiş bir defterde yazılı olanlar gazetelere nasıl ve nereden, hangi amaçla sızdı?
Hepimiz biliyoruz ki bu tür notların bir suç oluşturması alenileşmesi ile mümkün.
Bu notları alan kişi bunları yayımlamış mı? Hayır!
Alenileşmesine neden olan kim? Polis mi, savcı mı? Buna neden gerek görülmüş?
Savcılık, bu soruşturma ve dava ile ilgili kuşkular duyulmasını, terör örgütünün amacına hizmet olarak yorumluyor.
Haklı olabilirler, bunu amaçlayanlar da kuşkusuz vardır. Ama şunu sormadan edemiyorum: Savcılık, bu tür kuşkulu bilgilerin ortalığa saçılmasının davaya zarar vereceğini ve kuşkuyu büyüteceğini neden hesaplamıyor?

CHP, İstanbul’da nasıl toparlanacak?

TÜRKİYE ’nin en büyük seçim çevresi İstanbul! Bu ilimiz tek başına milletvekillerinin neredeyse altıda birini seçiyor.
Seçimlere üç ay bir zaman kaldı ve bu ilimizde ana muhalefet partisinin bir il başkanı yok!
Bugün yarın yenisi elbette atanacaktır ama CHP alışkanlıklarına bakarsak o da kendisine yeni ilçe başkanları seçecek.
Eski il başkanı istifa etmeden önce, geçtiğimiz haftaya kadar CHP’nin İstanbul’da 13 ilçede ilçe başkanı ve yönetimi yoktu.
Geçtiğimiz hafta yapılan görevlendirmelerin ardından beş ilçede ilçe başkanı yok!
Seçimlerde aday olacak olanların da görevlerinden ayrılacaklarını hesaba katarsanız durum İstanbul’da CHP açısından sadece bir “dağınıklığa” işaret ediyor.
İstifa eden il başkanı ile Doğan Holding’de çalıştığı dönemde tanışmışlığım var ama yeterince tanıdığımı söyleyemem.
CHP’yi izleyen gazeteci arkadaşlarımdan edindiğim bilgilere göre, görevde bulunduğu süre içinde sorulara kaçamak yanıtlar vermiş, örgütü de çok iyi tanımıyormuş. Söylediğim gibi bu benim değil, CHP’yi izleyen muhabir arkadaşlarımın izlenimi.
Bu arkadaşlara güvenirim, izlenimlerinde yanılmadıklarını düşünüyorum. Demek ki il başkanının istifası CHP için yararlı olmuş, ama yenisi kim olacak, böylesine dağılmış bir örgütü nasıl toparlayacak? Bu demokrasimizin geleceği için önemli bir sorun.
Seçimlere üç ay kala, İstanbul gibi bir büyük seçim çevresinde bir muhalefet partisinin bu duruma düşmesi bana bir tek şey düşündürüyor: Bu partinin iyi yönetilmediğini!

O siyasetçiden de bizde çok var!

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, hakkında doğru olmayan bir haber yazan İngiliz gazetecinin para cezasına çarptırılmasından sonra şöyle dedi: “O gazeteciden bizde çok var!”
Gazetelerden takip etmişsinizdir, bu hafta ortasında Fransa’nın eski Cumhurbaşkanı Jacques Chirac mahkemelik oldu.
Chirac’a yönelik suçlama, Paris Belediye Başkanı olduğu dönemde, partisine mensup 21 kişiye herhangi bir görevleri olmamasına rağmen belediye bütçesinden maaş bağlaması.
Böyle yaparak kamuyu zarara uğratmaktan yargılanıyor.
O haberi okurken ben de içimden şöyle demiştim: “Bizde bu siyasetçiden çok var!”
Aradan iki gün geçtikten sonra Başbakan’ın da benzer bir cümleyi kurmuş olması hoşuma gitti!
Üstelik bizde sadece belediye olanakları değil, devletin olanakları da kullanılıyor.
Danışman kadrolarına, kamu kuruluşlarının yönetim kurullarına doldurulan partililer hiçbir iş yapmadan dolgun maaşlarını ceplerine indiriyorlar.
Galatasaray Stadı’nın açılışındaki ıslıklama olayından sonra Galatasaray taraftarlarına hakaret dolu twitter mesajları yazan “danışmanın” tek özelliğinin Başbakan’ın bir yakın tanıdığının oğlu olması gibi örneklerden yüzlercesini bulabiliriz.
Medeni dünya ile aramızdaki fark da orada bu tür işlere tevessül eden siyasetçilerin, eski Cumhurbaşkanı da olsa yargılanmaları ve hesap vermek zorunda kalmalarıdır!