Önemli bir fırsat böyle harcandı
MERKEZİ Paris’te bulunan Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO) bu yıl yeni bir genel direktör seçecek.
Genel direktörler 4 yılda bir seçiliyor ve gelenek seçilecek kişinin her dönemde ayrı bir bölgeden gelmesi.
Bu yıl sıra İslam ülkelerinde. En güçlü aday da Mısır Kültür Bakanı Faruk Hüsnü!
Mısır Cumhurbaşkanı Mübarek, iki yıldır bu konuda yoğun bir kulis faaliyeti yürütüyor.
Ancak Faruk Hüsnü’nün bir dezavantajı var.
Hüsnü, Mısır parlamentosunda bir soru üzerine Mısır kütüphanelerinde İsrail eserleri varsa, hepsini yakacağını açıklamış ve bu açıklama dünyayı ayağa kaldırmıştı.
Bir grup aydın bu tutumu protesto eden bir ilanı Le Monde’da yayımlattı.
Bir kültür kurumunun başına, kitap yakmaktan söz eden birisinin geçme ihtimalinin doğması, dikkatleri 1996’dan beri UNESCO’da genel direktör danışmanı ve iyi niyet elçisi olarak görev yapan Zülfü Livaneli’ye yöneltti.
Bu konuda yapılan “zemin yoklamasına” Livaneli’nin olumlu yanıtı üzerine, batılı ülkelerin elçileri Ankara’da temaslarda bulundular.
Ancak bu talep, Türkiye’de Dışişleri tarafından geri çevrildi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de bu tutum nedeniyle üzgün olduğu ancak sıranın Arap ülkelerinde olması nedeniyle Dışişleri’ne söz geçiremediği belirtiliyor.
Türkiye için önemli bir fırsat böylece bizzat Türkiye tarafından geri çevriliyor. Yazık, çok yazık!
Başbakan ve alternatif enerji kaynakları
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Ankara’da mühendis Murat Günak tarafından tasarlanan ve elektrik enerjisi ile çalışan bir otomobilin ilk test sürüşünü yaptı.
Başbakan’ın rahatsızlığına rağmen bu sürüşü gerçekleştirmesini önemsiyorum.
Sembolik bir tutum ile Türkiye’nin alternatif enerji kaynaklarına olan ihtiyacını ve bu konunun üzerine gidilmesini gösteriyor çünkü.
Bu konuyla ilgili olarak TBMM’de, Enerji Komisyonu’ndan geçmiş bir yasa tasarısı da var.
Yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanarak enerji üretilmesini hedefleyen ve Türkiye’nin özellikle petrol ve doğal gaz bağımlılığını azaltmayı hedefleyen bir tasarı bu.
Komisyon Başkanı AKP milletvekili Dr. Soner Aksoy, uzun süre uğraşarak gerçekten ciddi bir tasarı hazırladı ve muhalefet partileri ile tam bir diyalog ve işbirliği içinde oy birliğiyle tasarıyı komisyondan geçirdi.
Eski ve yeni Enerji Bakanları’nın da tam desteğini alan tasarı TBMM gündemine gelecekken ekonominin koordinasyonundan sorumlu bakan Ali Babacan t asarıyı engelledi.
Bakanlık uzmanlarının üzerinde aylarca çalıştıkları, TBMM komisyonundaki üyelerin üzerine günlerce kafa patlattıkları bir tasarı Ali Babacan’ın bir kaş işaretiyle unutuldu.
Türkiye’nin alternatif ve yenilenebilir kaynaklarının böylece enerjiye dönüştürülmesini bekleyenler de soğuk bir duş almış oldular.
Babacan’ın üzerinde bu kadar çalışılmış ve fikir birliğine varılmış bir tasarıyı engellemesinden sonra ithal petrol lobisinin gücüne bir kez daha şapka çıkardım.
Başbakan’ın bile yorgun düşmüş haliyle hibrid otomobiller kullanıp, soruna dikkat çekmeye çalıştığı bir ülkede bile böyle oluyorsa, varın gerisini siz düşünün!
Bu nasıl reform, anlayamadım
ÇALIŞMA Bakanı Ömer Dinçer, “kamu yönetiminde reform” amacıyla hazırlanan projeleri inceliyormuş.
Akşam’daki haberden öğrendiğimize göre bu öneriler arasında “devlette yürütme memuru” adı verilen bir kategori de var.
Dinçer’e sunulan projeye göre, müsteşar, müsteşar yardımcısı, genel müdür ve üst kurul üyeleri bu sınıfa girecekler ve hükümet ile gelip, hükümet ile gidecekler.
Bunun nasıl bir “yenilik” olduğunu, hangi tür bir “reforma” karşılık geldiğini anlayamadım. Türkiye’de yıllardır uygulanan şey budur zaten.
Her hükümet, iktidara geldiğinde işe tepe noktalara kendi adamlarını yerleştirmekle başlar, hademe kadrolarına kadar da bu partizan uygulama yaygınlaştırılır. Mesela AKP’nin iktidara geldiği ilk günden bugüne kadar bu kadrolarda görevli kamu yöneticilerinin kaç tanesinin “geçmişten kaldığını” çok merak ediyorum.
İddiaya girerim ki bu kadrolarda bugün eski hükümetler döneminden kalanların sayısı iki elin parmaklarının sayısını bulmaz bile.
Kamu personelinin çalışma şartları, terfi ve görevlendirme usulleri değiştirilecekse, yapılması gereken zaten yapılıp, iyi sonuç vermeyen bu sistem değildir. Devlette yükselmeyi bilgi ve liyakate, objektif ve ölçülebilir kıstaslara bağlamadan, düzgün bir kamu yönetimi kurabilmemize olanak yok.
Ama hiçbir iktidar da buna yanaşmıyor. Çünkü Türkiye’de iktidara gelmek demek aynı zamanda devlet olanaklarından partidaşları sonuna kadar yararlandırmak anlamına geliyor. Kısaca “partizanlık” deyip geçiyoruz ama bizde kamu yönetimine hákim olan zihniyet budur!