Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Öyle görünüyor ki iki ayrı örgüt var!

SON tutuklamalar ve ortaya çıkarılan kanıtlardan sonra iki ayrı örgütle karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum.

1- AKP iktidarını, gerekirse bir askeri darbeyle devirmeyi planlayan bir örgüt.

2- Susurluk kazasıyla yakayı ele veren ancak eksik soruşturma ve siyasi engellemeyle o dönemde yakasını kurtaran bir ikinci örgüt.

Birinci örgüt, siyasi desteğini yitirmiş ve bir ölçüde açığa çıkmış bu ikinci örgütü, askeri darbe öncesinde kargaşa çıkartmak için kullanmış olmalı.

Elbette bir diğer ihtimal ise bazı kişilerin her iki örgüt içinde de etkin konumda bulunmaları.

Susurluk Çetesi ile ilgili soruşturmada zamanın siyasi iktidarı ve Genelkurmay tarafından açıkça korunup kollanan emekli General Veli Küçük’ün konumu bunu da düşündürtüyor bana.

Ergenekon İddianamesi’ni de bu nedenle eleştiriyorum zaten.

İddianame gereksiz ayrıntılar, dedikodular ve önemsiz sanıklar ile o hale getirildi ki, asıl fotoğrafı görebilmek giderek güçleşti.

Bu davayla ilgili kuşkum da bundan ileri geliyor.

Asıl amacın, yüzlerce faili meçhul cinayetin, terör eyleminin ve yasadışı faaliyetin odağı olan bir devlet içi gizli örgütü cezalandırmaktan çok, bundan yararlanarak laik muhalefeti cezalandırmak olduğunu düşünmemin nedeni budur.

Dilerim ki yanılmış olayım.

İbrahim Şahin’e raporu kim vermişti?

ÖZEL Harekát Dairesi’nin eski Başkanvekili İbrahim Şahin’in Ergenekon operasyonu kapsamında gözaltına alınmasından sonra ortaya çıkan silah ve patlayıcılar, bize Ergenekon diye sunulan örgütün en azından bir kanadının Susurluk kazası ile ortaya çıkan karanlık örgütün ta kendisi olduğunu gösteriyor.

Son 20 yıldır işlenen faili meçhul cinayetlerin ve uyuşturucu kaçakçılığının “kötü Kürtlerden” “devletçi Kürtlere” geçmesi sürecinin aydınlatılması için böylece elimize bir fırsat daha geçmiş bulunuyor.

Bundan önceki fırsat, o tarihteki siyasi otoritenin koruyuculuğu ve adli makamların gönülsüzlüğü nedeniyle kaçırılmıştı.

Tesadüf, bugünün iktidarının içinden çıktığı parti o tarihte de iktidardaydı. Ve bütün Susurluk sürecini “fasa fiso”ya indirgeyen, devlet içine yuvalanmış çetelerden hesap sorulmasını isteyenleri “gulu gulu dansı” yapmakla suçlayan da aynı Milli Görüş zihniyeti idi.

Eski İçişleri ve Adalet Bakanı Mehmet Ağar, bu şubat ayında Susurluk çetesi ile bağlantıları iddiasıyla yargılanacak.

Şunu merak ediyorum: Acaba Ergenekon Davası ile bu davayı birleştirmek mi gerekiyor, yoksa birleştirmeyip, ayrı bir süreç olarak mı ele almak gerekiyor?

Bir de İbrahim Şahin’i 6 yıllık hapis cezasından kurtaran “duyma sorunu, beynindeki rahatsızlıklar ve bozuk psikolojisinin sürdüğü” raporu ve o raporun nasıl düzenlendiği konusu var.

Şu andaki tabloya bakılırsa, maşallah aklı yerinde! Yerinde olmakla kalmıyor, bilgisayarında şifreli krokiler saklayabiliyor, istihbarat toplayıp ilgili birimlere aktarabiliyor.

Acaba Şahin’in raporunu Adli Tıp’ın hangi dairesi düzenledi? O dairede görevli olanlar ile bugünün Ergenekon sanıkları arasında bir ilişki var mı?

Savcılık, umarım bunlara da bakıyordur.

AKP için gerilemenin ilk işaretleri

AKP’nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı artık belli: İzmir Milletvekili Taha Aksoy! Aksoy, bundan önceki belediye seçimlerine de AKP adayı olarak girmiş ve kaybetmişti.

Sonra sanırım o seçimdeki çalışmalarının bir ödülü olarak milletvekili seçimlerinde AKP listesinden parlamentoya girdi.

İlk bakışta, eski adayın yeniden aday gösterilmesinde bir gariplik yokmuş gibi görülüyor.

Ancak, AKP gibi ezici bir parlamento çoğunluğuyla iktidarda olan bir partinin, İzmir gibi ülkenin en gözde kentlerinden birinde “yeni aday” bulamaması ve “seçim kaybetmiş bir adaydan” medet umması ilginç geliyor bana.

AKP’nin ve Başbakan Erdoğan’ın, İzmir’de genel kabul görecek bir aday peşinde çok koştuğunu, teklif götürülen bazı isimlerin bunu reddettiklerini de AKP medyasına yansıyan dedikodulardan biliyoruz.

Bu iki şeyi gösteriyor bence:

1- AKP, liberal-demokrat çevrelerde eski popülaritesini ciddi olarak yitirmiş bulunuyor. AKP’yi terk edenler sadece, AKP’yi bir süreliğine de olsa “demokrat zanneden” bazı aydınlar değil!

Toplumun değişik kesimlerinde, kendilerini “sağcı demokrat” diye tanımlayan birçok kişi, geçen seçimde AKP’ye oy verdiği için pişman ve bu pişmanlık “aday bulma sürecinde” kendisini elle tutulur bir şekilde gösteriyor.

2- Bu seçimin AKP için gerileme döneminin ilk seçimi olacağı öngörüsü, siyasetle ilgilenen çevrelerde genel kabul gören bir duruma dönüşüyor. Kimse, güç yitiren bir siyasi trenin katarına takılmak istemiyor! AKP’nin bu seçimde ortaya koyacağı performans, kendisinden çok artık muhalefet partilerinin performanslarına bağlı gibi görünüyor.