Öznedeki ’biz’e dikkat!
MİLLİ Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Tandoğan, Çağlayan ve Gündoğdu mitingleri için “Biz istesek daha fazla kalabalık toplardık. Ama memleketi bölmemek için bunu yapmıyoruz” dedi.
Bu sözlerde takıldığım konu, cümlenin öznesi: “Biz”!
Mitinglerde bir araya gelenlerin taleplerinin ne olduğu belli: Laik, demokratik düzen korunsun, laikliği tehlikeye düşürecek uygulamalardan uzak durulsun.
Mitinglerden bunun dışında çıkarılabilecek bir mesaj yok aslında. Belki ikinci derecede bir mesaj olarak “sol partiler birleşsin” çıkabilir ancak, mitinge katılanların tümünün sosyal demokrat partilerin yandaşları olduklarını varsaymak saflık olur. Öyle olsaydı mitingleri o partiler düzenlerlerdi, misafir olarak gitmek yerine.
Çelik’in sözlerindeki “biz” vurgusu, laikliği savunmak için meydanları dolduranları “ötekileştiriyor”.
Çelik ve partisinin ileri gelenleri, her fırsatta laik düzen için asıl teminatın kendileri olduğunu söylüyorlar.
Eğer “siz” de laikliği savunanlar gibi düşünüyorsanız, neden “biz istesek” diye başlayan cümleler kuruyorsunuz?
Laikliği savunanlar “ötekiler” ise “siz isteseniz” ne yapacaksınız?
İnsanların konuşurlarken kullandıkları bazı kelimelerin, gerçek duygu ve düşüncelerini ele verdiğine inanırım. Bununla uğraşan bir bilim dalı bile var.
Bence Çelik ve AKP sözcülerinin miting yorumlarındaki “biz istesek” diye başlayan cümleleri, onların laiklik konusunda “bizlerden” gerçekten çok farklı düşündüklerini ortaya koyuyor.
Hangisi daha vahim?
AHMET Özal’ın “babamın mezarındaki pembe mermerleri bir evliya döşedi” iddiasına kafam iyice takılmış durumda.
Fehmi Koru’nun “ruh ve beden ikizi” Taha Kıvanç, bu iddiayı Yeni Şafak’ta aktardı. Dünkü yazımda da üzerinde durmuştum, ama daha çok iddiaya güldüğüm için. Bugün konuya biraz daha değişik bakmak istiyorum.
Önce şunu merak ediyorum: Ahmet Özal, gerçekten bu anlattığı öyküye inanıyor mu?
“İnanıyor olmalı ki herkese anlatıyor” derseniz bu kez şunu sormalıyım:
Ahmet Özal ve Semra Hanım, “evliya işi pembe mermer döşemeciliğini” İstanbul Belediyesi’nde görevli Mustafa Bey isimli bir şahsın getirdiği bir filmde izlemişler.
Filmde ak sakallı mermer ustası hiç görünmüyor, mermerler kendi kendilerine gidip yerlerine yapışıyorlarmış.
Siz böyle bir filmi izleseniz, bunu anlatmak için aradan 14 seneye yakın bir sürenin geçmesini bekler misiniz? Dünyanın bütün medyasını, bu işlerle ilgili bilim adamlarını, hacıları, hocaları toplayıp bunu anlatmaz mısınız?
Ahmet Özal, konuyu öyle anlatıyor ki, sanki annesiyle filmi seyretmişler ve sonra “hadi Allah rahatlık versin” deyip yatmışlar!
Ve 14 sene bu olay kimseye anlatılmamış.
Tesadüfe bakın ki tam da seçimler yaklaşır, partiler aday listelerine koyacakları isimleri düşünürlerken öykü bir lokantada sohbet sırasında anlatılıyor!
Bunun şimdi anlatılıyor olmasının nedeni yaklaşan seçimler mi?
Daha da fecisi, bu olayın Ahmet Özal’ın seçimlerde kendisine bir yer kapmak için uydurulmuş olma ihtimali.
Hangisi daha vahim diye sormamın nedeni de bu: Bu öyküye gerçekten inanması mı, bunun seçim öncesinde anlatılması mı, bundan siyasi rant elde etme olasılığı mı?
Ermenistan’a verilen 12 puan
EUROVISION’da, Türkiye’den Ermeni şarkısına 12 puan gitmesi, Ermenistan’da “Türklerin yumuşama isteği, geçmiş olaylarla ilgili bir tür özür dileme” diye yorumlanmış.
Ben de yarışmanın en kötü şarkılarından birine 12 puan verilmiş olmasını yadırgadığım için nedenini merak ediyorum.
Aklıma birkaç olasılık geliyor: Türkiye’de kaçak olarak çalışan Ermenistan vatandaşlarının kendi ülkelerinin şarkısı için yoğun bir SMS bombardımanı yapmış olmaları, bunlardan biri.
Ancak bu insanların üç kuruş paraya, her türlü sosyal güvenceden yoksun olarak çalışıyor olmaları gerçeğini de ihmal etmemek gerek. O insanlar, sırf Ermenistan şarkısı birinci olsun diye paralarını bu işe harcarlar mı?
İkinci olasılık, Türklerin müzik zevklerinin giderek düşüyor olması. Radyolarımızda çalan şarkılara kulak kabartınca bunun güçlü bir olasılık olduğunu düşünmek mümkün.
Bir diğer olasılık, Türklerin kendi şarkıları birinci olsun diye yarışmanın en kötü şarkısına tam puan vermeleri. Küçümsenmeyecek bir ihtimal bence.
Bir de Türklerin aslında Ermenistan ve Ermeni iddialarıyla ilgili bir komplekslerinin olmaması ihtimali var. Bu durum, düşük müzik zevki ile bir araya gelince 12 puan çıkmış olabilir.
Ama sanırım ki en uzak olasılık bu 12 puanın, Ermenistan’da ileri sürülen iddialar nedeniyle verilmiş olma ihtimali.
Eminim ki ülkemizde birçok kişi, Ermenistan denilen ülkenin tam olarak haritanın neresinde olduğunu, başkentinin adını bile bilmiyordur.
Bu 12 puanın “diplomatik yumuşama isteğinin göstergesi” olarak yorumlanması için insanın herhalde Türkiye ile aklını bozmuş olması gerekiyor.