Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Rızkının onda dokuzu ticaretten çıkıyor!

GEÇEN gece uykum kaçınca televizyonda kanallar arasında zıplarken ilahiler yayımlayan bir televizyon kanalına rastladım. Berat TV adını taşıyan kanalda Medine Gülü isimli ilahinin klibi dikkatimi çekti. Sonuna kadar dinledim.

İlahi ne kadar sürdü tam hatırlayamıyorum. O süre boyunca ekranın altından geçen bant reklamlarda “saçları boyamadan yeniden siyahlaşmasını sağlayan losyon, küçük ve sarkık göğüs sorununu çözecek merhem, güçlü bir erkek olmanızı sağlayacak müstahzar, cildinizi ilk günkü haline getirecek krem” duyuruları vardı. Ekrandaki klibin uhrevi dünyası ile pek uyuşmuyordu ama ben ona takılmadım. İlgimi çeken, bu ürünlerin reklamlarının serbestçe yapılabiliyor olması.


Benzeri bir ilan normal gazete ya da televizyonda yer alsa Sanayi Bakanlığı’nın ilgili birimleri harekete geçer, dünyanın cezasını o gazeteye ya da televizyon kanalına keser ve çatır çatır tahsil eder.


Reklam Denetim Kurulu’nu filan hiç saymıyorum! Acaba Bakanlığın tüketicileri aldatıcı reklamlara ve aldatıcı ürünlere karşı korumakla görevli birimlerinin bunu görmezden gelmesinin nedeni “Nasıl olsa o televizyonları kimse seyretmiyor” diye düşünüyor olması mı?


Yoksa sebep “Din kardeşimiz, rızkının onda dokuzunu ticaretten çıkarıyor, dokunmayın yapsın” düşüncesi mi?

 

İsrail ile birlikte kaybedenler!

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, İsrail ile ilgili son çıkışlarından birinde “Biz zalimlerin yanında olmayız” gibi bir söz söyledi.

Alkışlanacak bir tutum hiç kuşkusuz. Eğer Başbakan, bunu o anda aklına öyle estiği için söylemediyse, yani bu bir “resmi devlet politikası” ise bugüne kadar Türkiye’yi dost belleyen bazıları da yandı demektir.

Meselâ El Beşir: Sudan Devlet Başkanı, dünyanın 108 ülkesinde soy kırım suçuyla aranıyor. Ülkesinde iki yüz bine yakın sivilin ölümünden sorumlu tutuluyor. Sudan dışında gidebildiği tek ülke Türkiye! Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız kendisini çok seviyor. Müslüman bir kardeşlerinin Sudan’da hapsolup kalmasına razı olamadıkları için kendisini Ankara ve İstanbul’da zevkle ağırlıyorlar.

Şimdi politika değiştiğine göre, yani “Türkiye artık zalimlerin yanında yer almayacağına” göre El Beşir de hapı yuttu demektir. Böylece Türkiye de “bir soykırım suçlusunu” korumak, ülkesinde ağırlamak utancından da kurtulacak!


Tabii Başbakan’ın İsrail karşıtlığının nedeni, sıradan bir Yahudi düşmanlığı değilse!

 

28 Şubatçılar çok safmış!

 GÜN geçmiyor ki İslamcı medyada, “üzerinden bin yıl geçmiş bulunan” 28 Şubat süreci ile ilgili bir yazı çıkmasın.


Bu artık nasıl bir travma ise sosyalist solun “12 Eylül travmasını” bile geçmiş bulunuyor
. Ki o dönemdeki idamları, işkenceleri, sorgusuz sualsiz aylarca hapiste tutulanları, “çatışmada” öldürülenleri, yakılan kitapları, uyduruk mahkemelerde mahkûm edilenleri düşünecek olursanız, 12 Eylül ile 28 Şubat kıyas bile kabul etmez.

Öte yandan “28 Şubat süreci” ile “Tayyip Erdoğanlaştırma sürecini” de kıyaslamak mümkün değil.


Hatta kıyaslayınca 28 Şubatçıların, Erdoğancıların yanında çok naif kaldıklarını bile söyleyebilmek mümkün
.

İşte küçük bir örnek: 28 Şubatçılar, “İslamcı sermaye” ile mücadelede yapa yapa bir “yeşil sermaye listesi” yapmayı akıl edebildiler. “Şu bisküviyi yemeyin, bu sütü içmeyin, bilmem kimden araba kiralamayın, çocuğunuzu o dershaneye göndermeyin” naifliğinde bir şeydi bu.

Akıllarına ne vergi denetim elemanları geldi, ne SPK, ne de Rekabet Kurulu!

Oysa bakın Erdoğanlaştırma Süreci, nasıl tıkır tıkır işliyor.


Mahkemeleri baskı altına al, hâkimlerin gözünü korkut, müfettişler rapor yazsın, sen de git adamın malına mülküne el koy!
(Elbette Aydın Doğan, burada olmasa bile AİHM’den mallarını geri alır ama o zamana kadar da Erdoğanlaştırma süreci tamamlanmış olur!)

Evet, 28 Şubatçılar gerçekten çok safmış!