Sincan’da olanlara sessiz kalamayız
DOĞU Türkistan’da iki işçinin öldürülmesini protesto eden Uygurların üzerine polis tarafından ateş açıldı ve yüzlerce kişi öldü.
Gelen haberler, Doğu Türkistan’da kitlesel tutuklamaların yapıldığını, insan haklarının hiçe sayıldığını ortaya koyuyor.
Çin yönetimi, bölgenin her türlü haberleşmesini kestiği için olayların gerçek boyutlarını kimse öğrenemiyor.
21. yüzyılda, bir halk alenen katliama uğruyor, hapislere atılıyor ve birkaç insan hakları kuruluşunun dışında kimsenin sesi çıkmıyor.
Çin ile ticaretin tatlı kárları, bir halka etnik temizlik yapılmasına göz yumulması sonucunu doğuruyor.
Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde Türkiye’nin bu konuyla ilgili ne yaptığını aradım.
Şunu buldum: “Olaylara sebebiyet veren sorumluların en kısa zamanda tespit edilmesini ve adaletin tecelli etmesini bekliyoruz. İstikrarlı ve müreffeh bir ülke olma yolunda hızlı adımlarla ilerleyen Çin Halk Cumhuriyeti’nde bu tür olayların ileride meydana gelmemesi için gerekli tedbirlerin alınacağına inanıyoruz. Yaralılara acil şifa, hayatlarını kaybedenlerin yakınlarına ve başta Sincan Uygur Özerk Bölgesi halkı olmak üzere tüm Çin halkına başsağlığı diliyoruz.”
Sıradan ve Çin’i ürkütmemek için yapılmış bir açıklama!
Türkiye, hani “kişilikli dış politika” izleyecekti?
Türkiye, katliama uğrayan Uygurların yanında olamayacaksa, bu katliamı dünya gündeminin önemli başlıklarından biri haline getiremeyecekse, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne girmek için neden bu kadar uğraştı?
Dostlar alışverişte görsünler diye mi?
Dilerim bu haber doğru çıkmaz!
ERGENEKON soruşturması kapsamında ifadeleri alınan emekli Orgeneral Çevik Bir ile eski MİT İstanbul Bölge Başkanı Nuri Gündeş’e, savcılar tarafından sorulduğu iddia edilen sorular, dün Habertürk’te yayımlandı. “Başbakan’a Esenboğa’da füzeli suikast yaptırmaktaki amacınız nedir?”, “Böyle bir eylemi ne amaçla ve kim veya kimlerle yapacaktınız?”, “Eylemi yaptırmayı planladığınız şahsa ne amaçla pasaport ve kimlik temin edecektiniz?..”
Böyle sürüp gidiyor.
Sorular kararlı ve kesin. Okuyunca “Belli ki savcının elinde önemli kanıtlar varmış” diyorsunuz. Normal olarak böyle bir sorguya tabi tutulan kişilerin de tutuklanmış olacağını düşünürsünüz.
Ama hayır! Sorgulanan kişiler serbest. Bu durumda insan ister istemez şöyle düşünüyor:
Savcıların elinde bu sorulardaki iddiaları kanıtlayabilecek hiçbir somut delil yok. Belli ki bazı ihbarlar, değişik tanık ifadeleri bu soruların sorulabilmesine olanak veriyor.
Elle tutulur, somut delillerle beslenmeyen bu tür ifadelerin de dedikodudan daha ileriye bir değeri yok. Ergenekon soruşturması sırasında kişisel olarak beni en çok rahatsız eden şey de bu.
Kim olduğu bilinmeyen, güvenilirlikleri tartışmalı tanıklar hakkınızda gidip bir şeyler söylerlerse yandınız!
Soluğu savcının karşısında alıyorsunuz ve böyle tuhaf sorulara muhatap oluyorsunuz. Dışarıda sizi peşin suçlu olarak ilan etmeye hazır bir de medya grubu olunca, anlatın derdinizi anlatabilirseniz.
İki genç meslektaşım için böyle bir şeyi söylediğim için utanıyorum. Gerekçemi yazdığım zaman beni anlayışla karşılayacaklarını da umuyorum.
Ama bu haberin doğru çıkmamasını diliyorum! Yargıya güvenimin sarsılmaması için!
Sivil memurlar da yargılanabilsin
İZMİR Tepecik Eğitim Hastanesi’nde 10 ay önce ölen 13 prematüre bebek ile ilgili soruşturmada, sorumlular hakkında soruşturma izni verilmedi.
Savcının soruşturma talebi kaymakamlık tarafından reddedildi. Mahkemenin “Yeniden incelensin” kararı üzerine kaymakamlık ikinci kez soruşturma izni vermeyi reddetti.
Tek suçları erken doğup o hastaneye düşmek olan 13 bebek öldü ve bu işin sorumlusunun kim olduğunu öğrenemiyoruz.
Bu tek bir örnek değil.
Kamu görevlilerinin, işlerini yaparken yaptıkları hata ve kabahatleri cezalandırabilmek çoğu zaman mümkün olamıyor.
Bakanlar, genel müdürler, valiler ve kaymakamlar, adalet sisteminin önünde bir engel olarak duruyorlar.
İhmalleri nedeniyle hastaları öldürenler, işkenceciler de dahil olmak üzere birçok görevli yargılanamıyor.
Askerlerin, askerlik mesleği ile ilgili olmayan suçlarının sivil mahkemelerde yargılanabilmesi yolunu açan kanunu tartışırken, bu gerçeği unutuyoruz.
Yasama faaliyetleri dışındaki milletvekili dokunulmazlıkları da dahil olmak üzere, kamu görevlilerine dokunulmazlık veren her türlü düzenlemenin kaldırılması gerekiyor.
Hukuk devleti olmanın gereği budur.