Sıra geldi ’polis darbecilerin’ yakalanmasına!
UĞUR Dündar ve eşinin yurtdışına çıkış-giriş kayıtlarının Vakit Gazetesi’ne sızdıran çetenin yakalanması için yapılan incelemenin ilk sonuçları, dün Milliyet’te yayımlandı.
Tolga Şardan’ın haberine göne söz konusu kayıtlar, Emniyet bünyesindeki 16 ayrı birim tarafından 56 kez sorgulanmış!
Gerçekten tuhaf bir tablo!
İki olasılık düşünüyorum:
Ya Emniyet mensuplarının işi gücü yok, merak ve dedikodu saikiyle gizli kalması gereken bilgileri okuyarak vakit geçiriyorlar.
Ya da Emniyet teşkilatı içinde yuvalanmış bir çete öyle dal budak sarmış ki aynı şeyi Türkiye’nin dört bir yanında yaparak hedef şaşırtmaya çalışıyor.
Söz konusu araştırmayı kimlerin yaptığına bakınca ilginç bir tablo ortaya çıkıyor: Mesela İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün 5 ayrı şubesi bu araştırmayı ayrı ayrı yapmışlar.
Araştırmayı yapanlar arasında Terörle Mücadele Dairesi de var, İstanbul Emniyeti Terör ile Mücadele Şubesi de!
Hrant Dink’in, Rahip Santoro’nun öldürüleceklerini “istihbar edemeyen” ya da öğrenip de bildiğini kendisine saklayan Trabzon Emniyeti İstihbarat şubesi de bu sorgulamayı yapmış.
Bir gazetecinin ve eşinin seyahatlerinin bu kadar büyük bir merak konusu olabileceğini daha önce hiç düşünmemiştim.
Öte yandan benim gibi yerinde durmayan birisini izleyen polislerin haline de acıdım doğrusu. “Ne zaman gitti, daha dün buradaydı, şimdi nerede, yine döndü yahu” sorularından başları dönmüş olmalı.
Ortaya çıkıyor ki boş işlerle vakit öldüren polis sayısı, sandığımızdan çok daha fazla.
Gerçek teröristi ve suçluyu takip etmesi gerekenler, siyasi şantaj yapmak için mesailerini gazeteciler üzerinde yoğunlaştırmışlar.
İçişleri Bakanı ve Emniyet Genel Müdürü, söz verdikleri gibi bu işin peşine düştüler ve birinci aşamayı kısa sürede tamamladılar.
Şimdi sıra geldi, bu işleri yapanların kimler olduklarını ve “örgütsel bağlantılarını” ortaya çıkarmaya.
Emniyet içinde ayrı bir teşkilat olmuş bu kişilerin temizlenmesi, en az darbecilerin temizlenmesi kadar önemlidir.
Egemen Bağış’a bir ’iddia’ önerisi
DEVLET Bakanı Egemen Bağış, Türkiye’de medyanın “Avrupa standartlarında olmadığını” söyledi.
Bağış, “Son günlerde RTÜK Başkanı’nı dillerine doladılar. Eğer bir suçu varsa yargılansın, ama yoksa medya yargılamasın” dedi.
Egemen Bey, görevi gereği sık sık Brüksel’e ve öteki AB üyelerinin başkentlerine gidiyor.
O seyahatlerinden birinde, Türk elçiliğinin basın müşavirliğinden rica etsin, o ülkenin gazetecileriyle bir toplantı düzenlesin.
Çarptırmadan yaşadığımız olayları anlatsın. Gemicikleri, kuyumcuları, Deniz Feneri’ni, arsa rantı sağlayıp komisyon alanları, kralın hediyelerini aktarsın.
Sonra sorsun: Siz olsaydınız bu haberleri nasıl yayımlardınız?
İşte burada kendisiyle iddiaya giriyorum: Eğer, bu toplantılardaki gazetecilerden bir teki bile “Bunlar haber değil” ya da “Türk basını kendisini mahkeme yerine koyuyor” yorumunu yaparsa ben bu işi bırakırım.
Gazeteciler, Türk gazetelerini haklı bulursa onun istifa etmesine gerek yok. Sadece özür dilemesi ve patronuna gidip “Tayyip Bey, biz yanlış düşünüyormuşuz” demesi benim için yeterli olur.
Egemen Bağış, bu yorumunu yaparken büyük olasılıkla Avrupa gazetelerinde bizimkine benzen haberler yayımlanmamış olmasından hareket ediyor.
Acaba bunun nedeni bizdeki siyasetçilerin ve yakın akrabalarının, “Avrupa standartlardan çok uzak olmaları” mı?
Bir de bu sorunun yanıtını arasın.
Dokunulmazlıkların kalkması şart
GÜNEY Kore’nin eski devlet başkanı Roh Moo-hyun, hakkında milyonlarca dolarlık bir yolsuzluk soruşturması açılmasının ardından intihar etti.
Arkasından üzüldüğümü söyleyemem.
Moo-hyun, yerel bir ayakkabı fabrikası sahibinin eşine ve yeğeninin kocasına toplam 6 milyon dolar verdiğini kabul etmiş, ancak paranın rüşvet değil, yatırım amaçlı alındığını açıklamıştı.
Savcılar ise bu paranın rüşvet olarak verildiğini iddia ederek eski devlet başkanını tutuklamaya hazırlanıyorlardı.
Görüldüğü gibi, siyasetçilerin, eşlerine, çocuklarına, çok yakın akrabalarına bulundukları mevkilerden yararlanarak rant sağlamaları, dünyanın öteki ucunda bile “rüşvet” diye tanımlanıyor.
Aradaki fark, bizimkilerin dokunulmazlık zırhının arkasına saklanıp, soruşturmalardan yakalarını kurtarmalarından ibaret!
Ve yasama dokunulmazlığı, sadece yasama faaliyetleri ile sınırlandırılmadığı sürece bu böyle gitmeye de devam edecek.